Faruk YİĞENOĞLU


Faruk YİĞENOĞLU YAZDI__İNSAN BİLMELİ KENDİNİ

Nedir bu çekilmezlik dramı, dram diyorum çünkü ötesi yok. Kıskandığın zaman neden kötü olmasını ister ki bir insan bir İNSANIN. Dön bir bak aynaya ben kimim, neredeyim, işim ne, ne kadar düzgün yapıyorum. İşimi yaparken karşımdaki insanlara karşı nasıl yaklaşıyorum, nasıl geri dönüşler alıyorum. Kendimi hangi yönde daha iyi hissediyorsam o yolda yürümeye devam etmeliyim diyebilmeli kendisine. Açık olmalı kandırmamalı kendini. İnsan hep kendini kandırmaya alışınca karşısındakileri de kolaylıkla kandırabildiğini düşünüyor oysa ki en büyük aldanmaktır kendini aldatmak.


 

 

Ne iş yapıyoruz işimiz de ne kadar mutluyuz? Her işin kendine özgü zorlukları ve kolaylıkları vardır peki bu uğurda biz bunun neresindeyiz? Sevdiğimiz işleri yapabiliyor muyuz asıl önemli kilit nokta burası. Bir işe başlarken etrafındakilerin hep fikirlerini almak istersin ve alırken sana yakın olanların fikirleri daha yakın gelir sen ona önem verirsin. Eğer karşındaki kişi senin gerçekten iyi anlıyor ve öyle yorumluyorsa tabi ki. Kimileri var önemsemez hayatı gider sorarsın sorduğuna pişman eder, sen fikrini almak istersin ama o şevkini kırar bazen bunun farkında değildir bazen de bilerek yaparlar. Neden herkes çok bilmiş! Geldiğimiz noktaya baktığımız zaman gelişmeme sebeplerimizden en büyük sorunumuz. Herkesin bir fikri var saygı duyulacak iyi veya kötü bazen gerçeklerdir bazen seni kandırmak içindir çünkü asıl amaç bu ya zaten! Bu işi yapamaz üstünde yoğunlaşalım da biz el atalım şu işe madem o kadar kazancı var biz kazanalım derdine düşer. Kimisi de benim kazancımı bölebilir çekememezlikten fesatlığa düşmektedir.

İnsanlar birbirine saygı ve sevgiyi kaybettiği için bu haldeyiz. Herkes BEN’CİL düşünmeye odaklandığı için bir yere varamıyoruz, fikirlerimizi ortaya atmaktan korkar hale geldik. Ortak bir paydamız var biz bunu kullanamıyoruz. Memleketimiz gittikçe çöküşe doğru giderken biz de delikler açma peşindeyiz. EY ahali! dur bir bak kendine gel yaşanacak yerin var mı buradan başka! İyi düşün taşın bak senin memleketine gelenler senden daha iyi sahip çıkmaya çalışıyor bugün onlar muhtaçken sana, yarın sen muhtaç kalırsın onlara. Ne demiş hemşerimiz Barış Manço:

Ali yazar, Veli bozar
Küp suyunu çeker azar azar
Üzülmüşüm, neye yarar
Keskin sirke küpüne zarar.

Yahu ne kadar insanınız ki birbirimizle geçinemiyoruz? Kim ne derse desin açıkça ortada herkes almış eline kılıcı birini indirme peşinde, hop arkadaş sizin ortak bir paydanız var. Ekmek gelir yanları aynı olanlar bir masa etrafında toplanıp büyüme hesapları peşine gidecekken, biz birbirimizin foyasını nasıl ortaya çıkarırız peşine düşmüşüz. TAHT oyunları oynamayı bırakma zamanı değil mi? Herkes işini yapmalı ortak payda da buluşmalıdır. İki yüzlülük ile sonuç elde edilmez. Gelin birlik içinde yaşanacak bir şehir kurmaya kendi reklamlarımızı daha düzgün nasıl yaparız da kalkınmaya gideriz onu düşünelim. Eğer her birim kendi içinde birlik ve beraberliği kurar aynı masada oturduğunda aynı dertleri söylerse işte o zaman kalkınmaya başlamışız demektir. Tek derdimiz yollar, alt yapılar, işler  olmasın elbette onlarda önemli fakat bırakalım zaman içinde yapılacak işler onlar.

Cahit Sıtkı’nın da dediği gibi:

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.

Onun için biz birlik ve beraberlik içinde ilk olarak kendimizi sonra da yaşanacak olan şehrimizi düzeltmeye başlayalım.