Özcan ALADAĞ


KAYIP NESİL

Bir nesil nasıl kayıp nesil haline dönüşür?


Bir nesil nasıl kayıp nesil haline dönüşür?
Bu dönüşüm ne kadar zamanda gerçekleşir?
30´lu 40´lı yaşlarındaki insanların bugünü anlaması ve yorumlaması zorlamışsa, gündemdeki konuların değişim hızı ve hazmedilmesinde beyinleri ve ruhları artık uyum sağlayamıyorsa, çocukluklarında gençliklerinde aldıkları eğitim ve temel değer yargıları allak bulak edilmişse, kırmızıçizgilerinin rengi solup hatta ortada çizgi falan kalmamışsa, eskiden yücelttiklerini bugün görmezden geliyorlarsa, eskiden şiddetle savundukları şeyleri bugün yadsımak için kendince kabul edilebilir bahaneler uyduruyorlarsa, yaşam kalitesi deyince sadece maddesel değerler anlaşılıyorsa, her gün başkalarının belirlediği gündemle oradan oraya savruldukları halde kendisinin ve toplumun doğru rotada olduğuna inanıyorlarsa, bir şeyleri kabullenmenin bir şeyleri değiştirmekten daha kolay olduğuna akıllarını ve gönüllerini ikna etmişlerse, üstü başı düzgün, evi ve arabası var, karnı tok, sırtı pek diye daha iyi yaşadığını sanıyorlarsa, ilkelerini ancak uzlaşmak için esnetmek yerine hemencecik değiştirmeyi kabul ediyorlarsa, deve kuşuna laf ederken kendi başının nerede olduğundan bihaberlerse ve daha acısı bu değişim insan ömrüne göre göz açıp kapayana kadar kısa sayılacak zamanlarda gerçekleştiği halde bunun doğal değişim süreci olduğunu düşünüyorlarsa...
O nesil artık kaybolmuştur, buyurun cenaze namazına!
X
SOKRATES İLE YARIŞACAK HALİM YOK
Sokrates ile yarışacak halim yok. Ama günümüzde öğretim ile eğitimi ayıramayan ve aldığı eğitime rağmen cehaletin ferasetine sığınacak kadar zavallı olan tüm eğitimlilere (!) bir çift lafım var.
Cehalet makbul bir şey olsaydı koskoca bir din ilk olarak ?ıkra - oku´ emriyle insanlıkla tanışmazdı.
Herkes kabul etmelidir ki; insanlığın gelişimi ?kabullenen´ değil ?sorgulayan´ insanların sayesinde olmuştur.
Sorgulayan bir beyin olabilmenin yolu da bilgi sahibi olmak ve dolayısıyla eğitimden geçer. Olaylar ve kişiler arasında her türlü duygusallık ve kabullenişlerden bağımsız, neden- sonuç ilişkilerine dayanan bağlar kurabilmek için de ferasetten çok daha fazla şeye ihtiyaç vardır.
Her geçen gün gelişen ve giderek hızlanan bu yaşamda en büyük tehlike; kişilerin "fastfood" bilgi kullanmak ve onunla kendini ifade etmeye çalışma kolaylığına kaçmasıdır. 
Kökenini ve oluşumunu bilmediği, içerik olarak bozuk veya art niyetli, nesnellikten uzak her türlü düşünce veya bilgi, toplumun içinde virüs gibi hızla yayılmaktadır.
Bundan daha acı ve endişe verici olan şey ise kişilerin bunları kabullenmede zayıf ve aceleci bir tutumda olmalarıdır.
Kişiler bunlara özellikle sanal âlemde kolaylıkla ulaşmakta ve sanki kendi sözleriymiş gibi kullanma ve böylelikle kendilerini ifade etme kolaylığına kaçmaktadır.
Kendilerine ait olmayanı kendilerine uydurmaya çalışarak oluşturulacak aidiyetlerin eğreti ve yıkıcı etkisinden kurtulmak da böylece giderek zor bir hale gelmektedir.
Ama unutmayın:
?Hayalet beyinler ile gerçek bir gelecek inşa edilemez´