Kurtuluş KILINÇ


Varoş Karnavalı

Birileri adına Portakal Çiçeği Karnavalı denilen ucube işi nasıl ki ısrarla ve inatla savunuyorsa ben de aynı ısrar ve inatla bu kepazeliğe itiraz ediyorum.


Birileri adına Portakal Çiçeği Karnavalı denilen ucube işi nasıl ki ısrarla ve inatla savunuyorsa ben de aynı ısrar ve inatla bu kepazeliğe itiraz ediyorum. İlk günden beri onlar nasıl duruşlarını değiştirmiyorsa ben de aynı onlar gibi dik duruyorve bu karnavala karşı çıkıyorum.

Kitabın ortasından yazayım yine; Bu varoş karnavalı bizim örf ve ananelerimize de Adana’nın artık iyiden iyiye unutulmaya yüz tutan kent kültürüne de hiçbir şekilde uymadı, uymuyor, uymayacak. 

Bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Türkiye Kültür Yolu Festivali kapsamına alındığında içimde az da olsa bir umut ışığı doğmuştu. Bugüne kadar yerel dinamiklerle yapılmaya çalışılan ancak birçok krize neden olan aynı zamanda gençlerimizin de yanlış bir şekilde yönlendirildiği işler yapılmaz ve Mehmet Nuri Ersoy’un da turizmci olmasını göze alırsak çok daha kaliteli bir iş yapılır diye düşünüyordum. Yanılmışım. Hatta Adana Valisi Yavuz Selim Köşger’e de açık bir mektup yazmış ve yaşanabileceklerle ilgili uyarılarda bulunmuştum. Daha güzelini beklerken daha rezilini bulduk. 

Biraz sonra yazacaklarım bir tarafa bu iktidara her gün küfür eden, bakanlarından tutun milletvekillerine, hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve ailesine ağza alınmayacak laflar eden, hakaretler yağdıran, eleştiri adı altında onların inançlarına ağzından salyalar saçarak küfürler eden kim varsa karnavala onur konuğu gibi çağrılmış ve baş köşede ağırlandılar. Ağızlarında puro, ellerinde içkiler ile "Hem iktidara her gün küfürler edip hem de işte böyle baş köşede ağırlanırız" diye arsızca dans ediyorlar. Bakan Mehmet Nuri Ersoy ve ekibi de yanı başlarında hem de... Ne güzel dünya… 

Ben bunları yazarken kraldan çok kralcı olanlar, 'Aman sende'ciler, 'Bana ne ya!'cılar, 'Ne değişecek ki?'ciler, 'Sana mı düştü?'cüler ve bilumum iş bilmezler benim bu kente katma değer sağlayacak bir işe karşı olduğumu ima ediyorlar. Çoğu ile aynı düşünmememizin sebebi benim rasyonel bir şekilde meseleye yaklaşmam onların ise her verileni sorgulamadan yutmaya alışık olmaları.

Karnavalın ilk akşamı bir misafirimi karşılamak için Adana Garı’na gitmiştim. Tren biraz rötar yapınca Ziyapaşa, Atatürk Caddesi ve etrafını dolaşma imkanım oldu. Olmasaydı keşke. 15-16 yaşında çocuklar ellerinde içki şişeleri ile caddelerde dolaşıyorlar, kafasına çiçekli bir taç takıp kendini dünyanın en güzel, en minnoş insanı sananlar masaların üzerinde raks ediyorlardı. Peki bu masalar restoranların içinde miydi? Elbette hayır. Her restoran caddelere, sokaklara, kaldırımlara masalar atmış hem buraları işgal ediyorlar hem de gürültü kirliliği yapıyorlardı. Bazılarının belki içki satma ruhsatı bile yok ama çoluk çocuğa dahi içki satıyorlardı.

Şimdi yine okuduğunu anlamayan birileri hemen; "İnsanların yaşam tarzlarına müdahale mi ediyorsun?" diyecek biliyorum? Bana ne kardeşim kimin ne yiyip içtiğinden? Bu şehirde, ülkede alkol alınan mekanlar yılın 365 günü açık değil mi? Bu ülkenin her şehrinde barlar için özel sokaklar, caddeler yok mu? Şimdiye kadar onları eleştirdim mi? İnsanların giyim kuşamı ile ilgili tek bir eleştiri yazım oldu mu? Asla. Bana ne? Yalnız iş toplumsal boyuta vardığında da kimse kusura bakmasın gözümü kapatıp, hiçbir şey yokmuş gibi de davranamam.

Ben, ailem, çocuklarım bu kentte yaşıyor. Dolayısıyla bu şehirde toplumu ilgilendiren her şey hakkında fikrimi ifade etmek zorundayım. Çünkü heybesine üç beş kuruş indirdi/indirecek diye üç maymunu oynayanlardan bir farkım olması gerekir.

31 Mart’ta Ak Parti’nin neden kaybettiğini anlamak isteyenler Kültür Bakanlığı başta olmak üzere bazı bakanlıkların neler yaptığına baksın. Fazlasıyla done bulacaktır kendisine.

Karnavalda yıllardır yapılan yerel ve ulusal basın ayrışmasını ise hiçbir şekilde yazma gereği dahi duymuyorum. Eğer birileri en lüks otellerin en lüks odalarında milletin parası ile ağırlanıyor diğerleri ise 'lütfen' o da bazı programlara davet ediliyorsa yerelde gazetecilik yapan insanların önce tepki koyması gerekmez mi? Normali böyle ama bırakın tepki koyacak bir meslek örgütünü bir kurum bile bulamıyoruz haklarımızı savunacak. Sonra üç beş onurlu insan yaptıkları programlarla ya da yazdıkları yazılarla bunu diye getiriyor ama sesleri maalesef o azgın azınlık kadar çok çıkmayınca hiçbir şey değişmeden aynı rezaletler her sene uygulanmaya devam ediyor.

Yazının başında yazmıştım hani; Portakal Çiçeği Karnavalı, Türkiye Kültür Yolu Festivali içerisine alındı ya bu sene… Dikkat buyurun lütfen bakın kültür yolu… Mesela bu şehrin kültürünü, kimliğini tanıtacak ne yapıldı? Festivale katılanların büyük çoğunluğunun ekonomik olarak toplumun hangi kesiminde yer aldıklarına bakın ne demek istediğimi anlarsınız. 

Cumhurbaşkanı, Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bu yazıların ulaştığını bilsem bir vatandaş olarakkendisinden ilk isteğim yanında, yöresinde, çevresinde bu milletin değerleri ile menfi derdi olan, bu ülkenin kültürüne sahip çıkamayan, turizmi canlandırmak yerine birilerinin cebine milyarlarca lira para akıtan kim varsa anında kapı önüne koyması olurdu.

Ekonomik sorunlardan bahsediyoruz. Emeklinin, asgari ücretlinin geçinemediğinden bahsediyoruz ama bu tarz varoş işlere milyarlarca lira kaynak ayırıyoruz. 

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek kaynak arıyorsa dışarıya çıkmasına, emperyalistlerden para (dolayısıyla emir) almasına gerek yok. Bu harcamaları bir kontrol ettirsin. Bakın kimin heybesine neler neler girmiş. Bu hortum kesilirse eminim asgari ücretliye de emekliye de yapılacak zamların kaynağı bulunur. Tabi istenirse…