Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, ‘Neden onları yalancı duruma çıkarmaya çalışıyoruz ki?’

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, ‘Neden onları yalancı duruma çıkarmaya çalışıyoruz ki?’

Araştırmacı Tarihçi prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu Kozan'ın tarihine yönelik Kozan Ekspres Gazetesi’ne önemli açıklamalarda bulundu.


Kurtuluş döneminde Ermenilerin Kozan'da yaptığı katliamlar, ne kadar Ermeni'nin yaşadığı, Ermenilerin nerelere gittiği, günümüzde Ermenilerin nerelerde nasıl faaliyet gösterdiğini ve Manastır’a açılan dava ile ilgili olarak önemli açıklamalarda bulundu.

Kurtuluş etkinlikleri kapsamında, Camii Kebir Caddesi üzerinde bulunan mezalim fırını önünde Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu konferans vermişti. 2 Haziran Kozan'ın düşman işgalinden kurtuluşu yıl döneminde milli mücadele döneminde Kozan'da verilen mücadeleyi ve Ermenilerin yaptığı katliamları anlatan Yusuf Halaçoğlu,  konferans sonrasında Kozan Ekspres Gazetesi İmtiyaz Sahibi Araştırmacı Gazeteci Yazar Hüseyin Erciyes'in sorularını cevapladı. Her sorulan soruya içtenlikle ve belgelerle cevap veren Yusuf Halaçoğlu'nun söyledikleri gerçekten de çok önemli.

Araştırmacı Gazeteci Yazar Hüseyin Erciyes sordu, Araştırmacı Tarihçi Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu cevapladı.

 

Yerel tarihçi Abdurrahman Kütük fırınlarda Türkleri yakma olayının doğru olmadığını söylüyor? Bu konu hakkında neler söyleyeceksiniz?

 

Kendisi daha önceki çektiği videolarda fırınlarda diri diri yakmalar ile büyüklerle röportaj yapmıştı. Fırın toplamda 6 tane. Konferans yaptığımız yerdeki fırında 2 kişinin yakıldığı söyleniyor. caminin oradaki fırında çok Türk yakılmış. Eski hastanenin karşısında bir fırın vardı. Orada da yakılma olayı olmuş.

 

Yakılan kişilerin isimleri biliniyor mu?

 

Sehhlikoğlu, Kurtoğlu Halil Efendi gibi isimler bizzat bu olayları yaşamış kişilerdir. Ahmet Cevdet Çamurdan gibi isimler de bunlara şahitlik yapmış isimlerdir. Ahmet Cevdet Çamurdan'ın Kozan'ın Kurtuluşu ile ilgili olarak bir kitabı vardır. Fransızlar, Türkiye ile 1920'de Ankara Anlaşması'nı yaptı. 5 Şubat 1922'de anlaşma bittikten sonra Fransızlar çekildi ve Ermeniler şunları söylediler: “Biz, Türklerle şimdi nasıl anlaşacağız. Bu kadar zulüm yaptık?” Ahmet Cevdet Çamurdan’ın kitabında bunlar yazıyor. Ben, Sehlikoğlu, Halil Topaloğlu gibi isimlerin evlerine sık sık giderdim. Küçükken onların konuşmasına hep şahitlik yaptım. Derlerdi ki: “Ya bu Ermeniler nasıl yaktılar Türkleri.” Hatta, küçük çocukları havaya atıp süngü tuttuklarını dahi söylemişlerdi.

 

Bu anlatılanlarla ilgili herhangi bir belge gerekmez mi?

 

Bu tür hadiseler bir yerel tarihtir. Sözlü tarih dediğimiz bir şey vardır. İkinci ağızdan değil, birinci ağızdan duydum. O tarihte yaşamış bir kişi anlatıp akabinde birkaç insan teyit edince, en güzel belge odur. Birkaç kişi aynı şeyi farklı yerlerde birbirlerini görmeden anlatıyorsa, bu en büyük belgedir. Normalde biz tarihçiler hatıratları birinci elden kaynak saymayız. Çünkü, kişi ona kendi duygusallığını da ekler diye düşünürüz. Bunu başka kaynaklarla teyit etmek isteriz. Bir kişi değil, birkaç kişi aynı konuyu anlatıyorsa artık orada başka kaynak aramaya gerek kalmaz. Bir de işin şu tarafı var. Ermeniler bunu kendi kaynaklarına zaten yazmadılar. “Şurada, şunu, şu fırında yaktık” diye yazmadılar. Peki, bunu Türkler yazabilir miydi? O zaman da Türk yoktu buralarda. Bunu yazacak adam yoktu. Burada halk vardı. Yakılmalara halk da şahitlik yapmış. Bir kişi değil, 10 kişi anlatıyor.

 

Sizin bahsettiğiniz isimler o dönemde Kozan'da değildi

Evet, onlar dışarıda Milli Mücadele veriyorlardı. Ancak, burada yaşanan her şeyden haberleri vardı. “Fırınlarda telle boğularak öldürüldü” denilmesi “yakılmadan öldürüldü” anlamına gelmez ki. Ben bunları ikinci ağızdan duymadım ki. Bizzat birinci ağızdan duydum.

 

Bunlar şehir efsanesi olabilir mi?

 

Mutlaka efsane gibi anlatılan olaylar vardır. Ancak, anlatılanlardan yola çıkarak “yakılmadı” anlamına çıkaramayız. Şimdi, bana söyler misiniz? Neden fırınlarda telle boğularak öldürülsünler? Dışarıda da öldürebilirlerdi.

 

O zamanlar ne kadar Ermeni varmış?

 

Sadece Kozan'da değil, Adana bölgesinde 40.000 Ermeninin olduğunu biliyoruz. Müslüman nüfus ise 456.000. Siz, burada krallık kuracaksanız, bu nüfusla kurabilir misiniz? Kuramazsınız. Onun için etnik temizliğe tabi tutuyorlar. Yıldırmak ve kaçırmak için insanları her yerde katlediyorlar. İnsanlara zulüm ediyorlar. Fırınlarda yakıyorlar. Çocukları öldürüyorlar. Dolayısıyla böyle bir ortamda etnik temizliğe tabi tutulan insanlar her türlü katliamı yaparlar. Şimdi, IŞİD İsrail ile çatışmadı. Hristiyanlarla çatışmadı. Müslümanlarla çatıştı. Kim kurdu IŞİD'i? ABD. Ne yaptılar? IŞİD ile birlikte etnik temizlik yaptılar. Şimdi de PYD oralara hakim oldu. IŞİD ile kovdular, PYD ile hakim oldular. Niçin yaptılar bunu? PYD'nin nüfusu oranın nüfusuna göre %10 idi. Arap nüfusu ise %90. %10 ile devlet kuramazsınız. Ama dikkat edin. Bütün mesele şu idi. Bu 100 yıl önce planlanmış bir plandı. Irak'ın kuzeyinde bir Kürt bölgesi oluşturuldu. Suriye'nin kuzeyinde de bir Kürt bölgesi oluşturulacaktı. Buradan açılan bir koridor ile Akdeniz'e açılacaklardı. Buna Türkiye engel oldu. Ruslar dikkat edin nereyi bombaladı? Bayır Bucak Türkmenlerin olduğu yerleri. Ancak, Türkmenler yerlerini terk etmediler. Çünkü, o koridor açılacaksa Bayır Bucak Türkmenlerinin oradan kaldırılması gerekiyordu. Oraları bombaladılar. Türkmenler, çocuklarını Türkiye sınırına bıraktılar. Geri dönerek savaştılar. Peki, Araplar ne yaptı? Hepsi bulundukları yerleri terk ettiler. Türkiye'ye geldiler. Kendi ülkeleri işgal altındayken, nargile içiyorlar.

 

İstanbul Ermeni lobisinin Kozan Manastır çevresindeki Kurtuluş Savaşı öncesinde kendilerine ait olduğu söylenen bir arazi davası var. Bunu ilk olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurarak geri almak istediler. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi usulden kendilerine direkt başvuru yapamayacaklarını, iç hukuk yollarını bitirmeleri gerektiğini söyledi. Bu süreç Kozan'da görüldü. Üç mahkeme görüldü. 4. mahkeme karar mahkemesi idi. Böyle bir davanın açılamayacağına dair ret verildi. Şu anda aynı lobi bölge idare mahkemesine başvuruyor. Adım adım bir süreç izleniyor. Siz, bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

18 Aralık 1918'de Osmanlı Devleti geri dönüş kararnamesi yayınladı. Dedi ki: “Gönderilen Ermeniler geri dönebilirler.” Bir miktar Ermeni geri döndü. Tam olarak, 1918 yılının sonunda 1919 yılının başında 644.900 Ermeni Türkiye'ye geldi. Bunların sayısı toplamda var olanlarla birlikte. Osmanlı Devleti: "Geri dönenler eğer 6 ay içerisinde başvuracak olurlarsa, kendi mülkleri geri verilecektir.” Bu Lozan Antlaşması'na göre. “Eğer, başvurmazlarsa hazineye devredilecektir” denildi. Bu süreçte başvuranların mülkleri geri verildi. Ermeniler şöyle gitti. Bir işgal kuvvetlerinden vize alarak gidenler var. Bir de vize almadan gidenler var. Nitekim, Lozan'da Atatürk şöyle bir talimat verdi. “Dönenlerden bir Ermeni Bölgesi'nin oluşmasını istemiyoruz. Ancak, Osmanlı Devleti'nin vize verdiği Ermeniler geri dönebilir. İtilaf devletlerinin vize verdikleri ile kendiliğinden gidenlere geri dönüş izni verilmeyecek.” Bu maddeler Lozan'da kabul edildi. Ayrıca, bütün bunların yanında Amerika Birleşik devletleri'ne giden Ermeniler için Amerika Birleşik Devletleri tazminat istedi. 24 Kasım 1934'te Amerika ile bir sözleşme imzalandı. Her yıl 100 bin dolar vermek üzere 13 yıllık anlaşma yapıldı. Türkiye her yıl 100.000 dolar Amerika'ya para gönderdi. Ermenilerin mülklerine karşılık verilen paraydı bu. Bu 9 yıl devam etti. 9 taksit ödendikten sonra 10. taksit ödenirken, Amerika dedi ki: “Artık para göndermenize gerek yok. Çünkü para vereceğimiz Ermeni kalmadı" dedi. Kanada'ya gidenler buradan esinlenerek mahkemeye başvurdular 1936 yılında. Bunu Batı mahkemeleri reddetti. Burada şunu diyebiliriz. Türkiye'de vatandaş olarak kalan Ermenilerin mülkleri tazmin edilebilir. Başka tazmin olmaz. Kimse toprak talep edemez. O iş bitti. Çünkü, Lozan'da dönenlere verilecekti. dönmeyenlere verilmeyecekti. Dönenler aldı, dönmeyenler alamadı. O iş bitti. Manastırın tapusuyla ilgili olarak, o dönemde başvursalardı olurdu. Artık olmaz. Bir de 1936 yılında çıkan Vakıf Yasasıyla ilgili olarak dediler ki: “Kendi vakıf yerleri ile ilgili bize belge versinler.” Vermediler. Kısacası, o işte bitti.

Kozan’ın Kurtuluşu’nda mücadele etmiş insanlar, bunları anlatıyorsa neden onları yalancı duruma çıkarmaya çalışıyoruz ki?