Havadan drone ile görüntülenen manastır tarihi dokuyu gün yüzüne çıkarırken yapının tahrip edildiği öne sürüldü.
Adana’nın Sümela'sı olmaya aday Sin Manastırı Ordu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Bizans Sanatı Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Hasan Buyruk tarafından araştırılarak 2018 yılında Kültür Bakanlığı envanterine kazandırılırken, bölge halkı tarihi yapının restore edilerek 1 milyon turist ağırlama hedefinde.
Ordu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Bizans Sanatı Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Hasan Buyruk ise 2018 yılında burayı keşfederek, "Burası bütün katları ile dağın içine işlenmiş bir yapı olduğunu öğrendim. 2018 yılında bölgeye gittik yapıyı keşfettik. Yapı üstünde hiçbir kitabe olmadığından manastır işleyişini belirten yazılı kaynak olmadığı için bulunduğu yıl yapı işçilik olarak ön değerlendirme olarak 10 ve 11. Yüzyıldan kaldığını tahmin ettiğimiz ve incelenmesi daha detaylı araştırılması gereken bir yapı” diye konuştu.
Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Kozan Meslek Yüksekokulu Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Abdurrahman Kütük, manastırın insandan uzak gizli bir yere yapıldığını belirterek, "5 katlı Sin Manastırı, Seyhan Nehri'nin ana kollarından Göksu Irmağı'nın doğu tarafında bulunuyor. Burası sarp kayalıklara yapılmış, insanların gelip gitmesinin çok zor olduğu bir yer. Sin Manastırı'nın içi kat kat ağaç bölmelerle yapılmış 5 katlıdır. Buranın zemin katında su ihtiyacının karşılanması için su sarnıcı yapılmış. Tarihi hakkında detaylı bir bilgi yok. Çünkü herhangi bir kitabesi bulunmuyor. Hakkında kesin hüküm vermek çok zor. Hıristiyan yapısı olan manastır, büyük ihtimalle keşişlerin inzivaya çekildiği ya da Hıristiyanlık dininin yasaklandığı Roma döneminde dağlarda gizli bir yere yapılmış kiliseye sahiptir. İçerisinde küçük bir ibadet için şapel, mutfak kısmı var" dedi.
Mimarisi Sümela Manastırını andırıyor
Manastırın dağın yamacındaki oyuk kısmının kesme taşlarla örülerek kapatıldığını, mimarisinin Sümela Manastırı'nı andırdığını kaydeden Kütük, "Üst üste ahşap örmelerle bir yapı oluşturulmuş. Aslında dar bir yer, insan yaşamına çok uzak. Dolayısıyla inzivaya çekilme, kendini tanrıya adama için yapılmış bir manastır olarak karşımıza çıkıyor. İnsanın buraya ulaşması çok zor ve tehlikeli. Gelenlerin çok dikkatli olması gerekiyor. Buranın tahmini olarak Roma döneminde yapıldığını düşünüyoruz. Keşişlerin inzivaya çekildiği bir yer ya da Roma döneminde Hristiyanlığın yasaklandığı dönemde dağ yamaçlarına, mağaralara yapılan gizli kiliselerin olduğu döneme yani M.S. 2'nci yüzyıla yakın bir döneme ait olabilir. Çünkü buranın ulaşılması, keşfedilmesi çok zor. Çok riskli geçiş yaptık" diye konuştu.
"Aslı günümüze kadar gelememiş"
Manastırdaki ahşapların yanmış olduğunu anlatan Kütük, şöyle konuştu:
"İnsanların tahribatıyla oluşmuş. Belki de tahribat olmasaydı, bu katların ağaç yapıları karşıya uzanırken görülebilirdi. İnsan tahribatı çok fazla. Bölgenin bu denli sarp, insan yaşamına uzak olmasına rağmen tahribatın olduğunu görebiliyoruz. Bu yangın yıldırım düşmesi sonucu da olmuş olabilir. Ancak duvara is lekesi bırakabilirdi. O da muhtemel ancak ağaçların yanık olması, duvarlarda yanık izinin olmaması bu fikri vermiyor bizlere."
Velicanlı Mahalle Muhtar Ferhat Yıldırım manastırın turizme kazandırılması gerektiğinin altını çizerek, "Çocukluğum burada geçti. Buranın turizme kazandırılmasını istiyorum. Burası turizme kazandırılması ile 1 milyon turist hedefimiz gerçek olacaktır” dedi.
Velicanlı Mahallesi Sinağzı mevkiinde yer alan Sin Manastırı, sarp kayalıklara yapılmış kartal yuvasını andırıyor. Manastır Seyhan Nehri'nin ana kollarından Göksu Irmağı'nın doğu tarafında bulunuyor. Manastır dağın oyuğuna inşa edildiği için uzaktan fark edilmesi oldukça zor. Kaya oyuğunun önünün kesme ve moloz taş ile Horasan harcıyla örülerek kapatıldığı, bu şekilde 5 katlı bir yapı oluşturulduğu kaydediliyor. Bölgede yaşayanlar, Torosların Sümelası olarak tabir ettikleri her katı ağaç bölmelerle ayrılan manastırın turizme kazandırılmasını istiyor.