MÜFİDE NUR SEDEF


3 Aralık Bitti, Peki Engeller?

Her yıl 3 Aralık geldiğinde birkaç cümlelik mesajlar, süslü paylaşımlar, empati çağrıları görüyoruz.


Her yıl 3 Aralık geldiğinde birkaç cümlelik mesajlar, süslü paylaşımlar, empati çağrıları görüyoruz. Kimi “farkındalık günü”, kimi “duyarlılık zamanı” diyor. Fakat bir gün boyunca yazılan o cümleler, ertesi gün kaldırımlarda yükselen beton tümseklerin arasında kayboluyor. Çünkü 3 Aralık aslında bize bir gerçeği hatırlatıyor:Engelliler engelli değil; engeli koyan biziz.Kaldırımlarımızın çoğunda rampa yok. Olanların da bir tekerlekli sandalyenin çıkamayacağı kadar dar yapıldığını görüyoruz. Toplu taşıma hâlâ erişilebilir değil; birçok kamu binası sadece tabelasında “erişilebilir” yazdığı için erişilebilir sayılıyor. Bir iş görüşmesinde “Biz seni çok beğendik ama…” ile başlayan cümlelerin sonunda insanların hayatı kararıyor. Ve bütün bu engelleri yaratan sistem, sonra dönüp 3 Aralık’ta insanlara farkındalık nutku atıyor.

Bazı gerçekler çok acı ama söylemek gerek:

Bu ülkede engelli bireyler kaderleriyle yaşamıyor; bizim ihmallerimizle mücadele ediyor.

Bir tekerlekli sandalye kullanıcısının kaldırıma çıkamaması, bir görme engelli vatandaşın yolda yön bulamaması, bir işitme engelli vatandaşın kamusal bir hizmette iletişim kuramaması “kader” değildir. Bu; yanlış planlamanın, umursamazlığın, eksik düşünmenin sonucudur.

Engellilik bir eksiklik değil, toplumun eksik bıraktığı vicdanın aynasıdır.

Her gün karşılarına çıkan engelleri aşmak zorunda kalan insanlar var. Bir markete girmek için bile iki kişiden yardım istemek zorunda kalanlar… Sadece kapı aralığı geniş tutulmadığı için alışverişini tek başına yapamayanlar… Park yerine araçlar düşüncesizce park ettiği için yolunu değiştirmek zorunda kalanlar…

Ve yine de sabırla, onurla, hayata tutunmaya çalışanlar…

Ama gel gör ki, biz hâlâ “Herkes için erişilebilir bir dünya” fikrini sosyal medya paylaşımlarının ömrü kadar yaşıyoruz. 3 Aralık bitince, herkes yine bildiğini okuyor.

Peki bu toplumda gerçek engel ne?

Tekerlekli sandalye mi?

Baston mu?

İşitme cihazı mı?

Hayır.

Gerçek engel, duvar gibi ördüğümüz ön yargılar,

“Acırız ama yan yana yaşamak zorunda değiliz” diyen ikiyüzlülük,

ve en önemlisi; engellileri hayatın dışına iten bakış açısıdır.

Bir toplum, en zayıf gördüğü bireyine sunduğu yaşam kalitesi kadar güçlüdür. Ama biz çoğu zaman bu gücü göstermeyi unuttuk. Engellilere alan açmak, fırsat eşitliği sağlamak, yaşama katılımlarını kolaylaştırmak bir lütuf değil; insan olmanın gereğidir.

Bugün herkesin sorması gereken tek bir soru var:

Engelliler için ne yaptık değil, onlara engel olmamak için ne yaptık?

Bir rampayı genişlettik mi?

Bir kapıyı erişilebilir yaptık mı?

Bir iş başvurusunda önyargıyı kaldırdık mı?

Bir toplu taşımada yer açtık mı?

Bir kurumu erişilebilir hale getirmek için çabaladık mı?

3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nün anlamı işte burada başlıyor.

Gerçek farkındalık, bir günlük paylaşımlardan çok daha fazlasını ister.

Engelli bireyler hayata tutunmaya çalışmıyor, zaten hayattalar.

Onları hayattan uzaklaştıran engelleri kaldırmaya çalışıyoruz.

Toplum olmanın gereği de budur.

Eşitlik talep eden herkesin yanında durmak, adaletin ve vicdanın sesini yükseltmek…

Ve en önemlisi, engelleri ortadan kaldırmak için önce zihniyeti değiştirmek.

Belki bugün, gerçekten ilk adımı atmak için bir fırsattır.

Hem kendimize hem topluma şu sözü vermek için:

Bugün değil, her gün farkındalık.

Bugün değil, her gün eşitlik.

Bugün değil, her gün yan yana yaşamak

Engelleri kim koyuyor?

Asıl cevap: Engelliler için ne yaptık değil,

onlara engel olmamak için ne yaptık?

Ve o engelleri kaldıracak olan da yine biziz.