8 Mart , kadınlar için özel bir gün; öyle olumlamalar kaleme alamayacağım bugün .Onca yaşanan fiziksel ve ruhsal şiddetler, cinayetler, sözlü ve fiziksel tacizler buna izin vermiyor çünkü. Sizler de medya ve sosyal platformlardan izliyor, işitiyor ve görüyorsunuz. Kadın cinayetleri hayli fazla ...
Kadın cinayetleri sadece bir rakam ya da istatistikten ibaret değil. Her bir kayıp, bir kadının, bir annenin, bir evladın hayatının son bulduğu korkunç bir vahşet . Her kayıp, geride silinmeyecek izler bırakır; bir yaşam, bir umut kaybolur. Yazmak zor yetersiz belkide … Çünkü her kelime, bir acıyı, bir kaybı yeterince anlatmaya yetmiyor. Ama susmak, o gölgelerin büyümesine ve şiddetin daha da normalleşmesine neden oluyor..İşte bu yüzden susmamak gerekiyor.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü (bu özel gün ) kadınların elde ettiği kazanımların hatırlatılması kadar, onların uğradığı şiddet ve baskıların da gözler önüne serildiği bir gün.Ancak, her yıl daha fazla kadının hayatına son veren, onlara şiddet uygulayan ve haklarını gasbeden bir toplum düzeninde bu günü kutlamak ne kadar anlamlı? Her geçen yıl, kadın cinayetleri ve şiddet vakaları bir istatistiğe dönüşüyor. Oysa her sayı, bir yaşam, bir hikaye, bir anne ya da evladın kayboluşudur... Ve bizler, öylece hiçbir şey yapmadan izliyoruz.
Sosyal medyada paylaşılan görüntüler, videolar... Yardım çığlıkları, acı dolu anlar, ama ne yazık ki bizler çoğu zaman sadece izliyoruz. Çoğu zaman bu olaylara, "bir başka cinayet" ya da "sosyal medyada viral bir video" gibi yaklaşarak günümüzü sürdürüyoruz. Peki, biz neden sadece izleyici oluyoruz? O çığlıkları duymadık mı? O görüntüleri birer insanlık dramı olarak görmüyor muyuz?
Herkesin bildiği, herkesin duyduğu bir örnek var: "Emine Bulut". Onun son anlarındaki yardım çığlıkları hâlâ kulaklarımızda çınlıyor. Ama bizler ne yaptık? İzledik. Susarak, hareketsiz kalarak bu olaya tanıklık ettik. Sessiz kaldık. Gördüğümüz gibi, şiddet sadece kadınlarımızı değil, tüm toplumu tehdit ediyor. Ve nice nice örnekler mevcut sayamayacak kadar çok.
Karanlık bir kuyu gibi ...
Kadınlar artık pek çok kurum ve kuruluşta yer alıyor ve söz sahibi ...
Onlara imkan tanınınca nelerin üstesinden geldiklerine hepiniz görebiliyorsunuz . Yeri gelmiş cephelerde vatanı için mücadele etmiştir, bebeğini kundakta bırakarak.
Kadın; Anadolu demek , ana demek ,eş demek, kardeş demektir.
Bugün ne yazık ki
Hangi çağda olduğumuz fark etmiyor geldiğimiz noktaya bakın .
Öldürülmesin kadınlar !
Öldürmeyin !
Kadınlar, sadece fiziksel değil, duygusal ve toplumsal şiddetle de boğuluyor. Aile içindeki, sokakta, iş yerlerinde yaşadıkları baskılar... Ama yine de kadınlar, bu karanlık gölgeler altında hayatlarını idame ettirmeye devam ediyorlar .
Toplum olarak ne kadar duyarsız olduk !
Bizler toplum olarak sustukça şiddetin büyümesine ve normalleşmesine zemin hazırlıyoruz. "Bana değmeyen yılan bin yaşasın "mantığı var .
Biz bu hâle ne ara geldik ?
Toplum olarak ne zaman uyanacağız?
Bugün kadın cinayetleri, toplumsal bir yara haline gelmişken, bu sorun sadece kadınların sorunu olarak görülmemelidir. Bu, insanlık sorunudur. Kadın, erkek, çocuk... Herkes bu şiddet döngüsünden etkileniyor. Kadınları savunmak, tüm insan haklarını savunmak demektir. Şiddet bir kadına yöneldiğinde, bu sadece bir "kadın sorunu" değil, tüm toplumu saran bir felakettir. Yasal yaptırımların yetersizliği, toplumun duyarsızlığı bu şiddet döngüsünü körüklüyor. Daha ne kadar gözlerimizi kapayacağız?
Kadınların hakları, onların bedenlerinden ve ruhlarından ibaret değil. Her kadının yaşam hakkı, herkesin haklı sesidir.
Artık sadece izlemekle yetinmemeliyiz. Toplum olarak kadınlarımızı savunmak, şiddeti kınamak ve bu tür olaylara karşı duyarlı olmak zorundayız.
Hukuki düzenlemeler, daha etkili bir şekilde şiddet mağdurlarını korumalı, caydırıcı cezalar uygulanmalıdır. Medya, şiddet olaylarını birer haber konusu olarak görmekten öte, bu olayların önlenmesine yönelik farkındalık yaratmalıdır. Eğitim, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve şiddetin her türlüsüne karşı duyarlılığı arttırmalıdır.
Ve nihayetinde, her birimiz bu değişimin parçası olmalıyız. Kadınlarımızın çığlıklarını sadece dinlememeliyiz; onlara kulak vermeli, harekete geçmeli ve birlikte daha adil bir dünya yaratmalıyız.
8 Mart, sadece bir kutlama günü olmamalı. Kadınların eşit haklar için verdiği mücadeleyi hatırlamalı, onların yaşadığı zorlukları ve şiddeti sorgulamalıyız. Kadınların hayatta kalma mücadelesi, sadece kadınların değil, hepimizin mücadelesidir. O zaman, ne zaman izlemekle yetineceğiz? Ne zaman harekete geçeceğiz? Bu, sadece bir soru değil; bir sorumluluktur.
Bir gün biri saldıracak mı, biri öldürecek mi demeden korkusuzca o sokaklarda ne zaman yürüyebileceğiz, güvenle? Sizlere soruyorum, ve artık sizler bu yaşanan vahşetler karşısında artık susmayın.
Susmayın! Kadınları susturmayın...
Biz gazeteciler olarak hep sesiniz olmaya devam edeceğiz.
Özgürce güvenle yaşayabileceğimiz yarınlara...
8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun.