Türkiye, potansiyeli büyük ama bir türlü o potansiyeli gerçekleştiremeyen ülkelerin en çarpıcısı. Tarihiyle, doğasıyla her şeye sahip. Ama gelin görün ki aynı kısır döngülerin içinde dönüp duruyoruz. Sanki biri uzaktan “ pause ” tuşuna basmış da biz yıllardır aynı yerde sayıyoruz.
Eğitim sistemini her gelen değiştiriyor ama kimse köklü bir iyileştirme yapmıyor. Öğrenci bir gün sözelci, ertesi gün sayısalcı, sonraki hafta sınav sistemi değişiyor. Gençler daha liseye başlamadan geleceğe olan inancını yitiriyor.
Adalet deseniz, adı var kendi yok. Aynı suç, farklı kişilerde farklı cezalarla sonuçlanabiliyor. Birinin cezası yıllardır sürüyor, diğerinin dosyası bile açılmıyor. İnsan “ hukuk bu mu?” diye sormaktan kendini alamıyor.
Ekonomiden hiç bahsetmesek mi? Her gün gelen zamlara, asgari ücretle ay sonunu getiremeyen milyonlar… Halkın umudu kalmadı, herkesin aklında bir “ yurt dışına gitsem mi? “ sorusu. Ama en üzücü ne biliyor musunuz? Bu düzene alışmamız. Tepki göstermememiz. “ Burası Türkiye , ne bekliyordun?” cümlesi kadar acı bir kabulleniş olabilir mi? İşte bu cümle, umudun yavaş yavaş öldüğü anın adı aslında.
Eleştirmek kolaydır derler, ama susmak kolay olandır asıl. Bu yazı bir isyan değil, bir hatırlatma: Bu ülke çok daha iyisini hak ediyor. Ve bunu değiştirecek olan da “ ben ne yapabilirim ki?” diyenlerin bir gün “ neden olmasın?” demeye başlamasıdır.