Faruk YİĞENOĞLU


BENCİLLİK VEFASIZLIĞA VE NANKÖRLÜĞE YOL AÇAR

Günün birinde bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırır. Kurt ormanda oraya buraya kaçar, ancak peşindeki avcıları bir türlü atlatamaz. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar:


Günün birinde bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırır. Kurt ormanda oraya buraya kaçar, ancak peşindeki avcıları bir türlü atlatamaz. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar:

 

“Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler.”

 

Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü “Görmedim” der ve avcılar uzaklaşır. Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar.

 

“Çok teşekkür ederim” der kurt, “Bana büyük bir iyilik yaptın.” “Önemli değil” der köylü ve tarlasına gitmek üzere yürümeye başlar.

 

“Bir dakika” diye seslenir kurt: Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum, çok bitkin düştüm, açım, kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve burada senden başka da yiyecek bir şey yok.”

 

Köylü şaşırır: “Olur mu, ben senin hayatını kurtardım.”

 

“Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur” der kurt. “Ben de kendi çıkarım için senin iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım.”

 

Bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç kişiye bu konuyu sormaya ve ona göre davranmaya karar verirler.

 

Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar. ” Ne vefası ” der kısrak. “Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, taylar doğurdum, gezdirdim. Ve yaşlanıp bir işe yaramadığımda beni böylece kapıya koydu… ”

 

Bu cevap kurdun çok hoşuna gider. Yolda ikinci olarak bir köpeğe rastlarlar. “Ben hizmetin değerini bilen bir efendi görmedim” der köpek, “Yıllardır sadakatle hizmet ederim sahibime koyunlarını korurum, yabancılara saldırırım, ama o beni her gün tekmeler, sopayla vurur…”

 

Kurt köylüye döner, “İşte gördün” der. Köylü de son bir çabayla “Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni ye” diye cevap verir.

 

Bu kez karşılarına bir tilki çıkar. Başlarından geçenleri, tartışmalarını anlatırlar. Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir.

 

“Her şeyi anladım da” der tilki “Bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın?” Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar: “Gözümle görmeden inanmam…” İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez, tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar. Köylü eline bir taş alır ve “Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık” diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar ve öldürür. Sonra tilkiye döner:

 

“Sana minnettarım beni bu kurttan kurtardın, hayatımı sana borçluyum” der.

 

Tilki de “Benim için bir zevkti” diye cevap verir. O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır, bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür.

 

Kişi kulluk bilincinden uzaklaşarak bencilliği hayatının gayesi haline getirirse ne kendisi için yapılan iyilikleri takdir eder ne de başkalarına yardımcı olmak için paylaşımcı olmayı kabul eder. Toplum içinde bu anlayış yaygınlaşırsa fertlerin birbirlerine karşı güven duygusu kaybolur. Herkes birbirine karşı kuşku ve şüphe ile yaklaşır. Kimse bir başkasının derdi ile ilgilenmez, ihtiyacı olanlara yardım elini uzatmaz. Böyle bir ortamda inancımızın emirlerini yerine getirmek, İslam’ın güzelliklerinin hayatımızda yer almasını ve yaşanmasını sağlamak mümkün olmaz. Geçici dünya hayatında bir yerlere gelmek, maddi çıkarlar elde etmek, makam ve mevkilerde yer almak için ayak oyunları yaparak vefasızlığın tüm örneklerini sergilemek mü’mince bir davranış olamaz.

 

Mü’min hayatının her anında, tüm eylemlerinde Rabbine verdiği sözünü hatırlamalı, Rabbimizin rızasını kazanmak için gayret göstermelidir. Rabbine karşı verdiği sözü yerine getirmeyerek nankörlük edenler ne çevresine ne insanlara ne de diğer canlılara karşı dürüst davranmayacaktır.

 

Rabbimiz buyuruyor:

 

“Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.” (Rad 25)

 

“Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı bilir.

 

Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın. Allah bununla sizi ancak imtihan eder. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır.” (Nahl 91-92)