Hayaller, Sınavlar ve Çaresizlik
Bu ülkede genç olmak, kırmızı ışıkta sıkışmak gibidir: İleri gidemezsin, geri dönemezsin. Hayal kurarsan aç kalırsın. Mantığını dinlersen mutsuz olursun. Önü açık bir meslek mi istiyorsun? Puanın yetmez. Seneye mi bırakacaksın? Ruhun kalmaz.
On iki yıl boyunca sınavdan sınava koşturursun. Dershane, test, deneme… Ve finalde mi? “Dünyanın sonu değil” denilen bir sınav. Ama gençler için çoğu zaman dünyanın sonu gibi. Okusan da aynı, okumasan da. Kız kasiyer, erkek kurye. Sistem herkesi “eleman” seviyesine indirir. Hayal kurmak suçtur. Yeteneklerini kullanmak lükstür. Başarı, sadece bir puanla ölçülür.
Hayaller sınav kâğıtlarında boğulur. Yetenekler çöpe atılır. Gençlik ucuz iş gücü olarak görülür. Ve toplum buna sessiz kalır. Sessiz kalmak ise suç ortaklığıdır. Artık bu ülkede hayal etmek bile lüks. Kıyafetinden fikrine kadar her şeyin denetlendiği bir labirentte yaşarsın. Düşünmek yerine yarışmaya zorlanırsın. Yarışırken de ömrün çalınır.
Bunun faturası sadece gençlere değil, topluma da kesilir. Yetenek heba olur. Potansiyel yok olur. Cesaretin yerini korku alır. Ve yarınlar daha bugünden kaybolur.
Sorulmalı: Bu ülke gençlerinin emeğini, zekâsını, enerjisini neden bu kadar kolay harcıyor? Sistem niçin gençleri düşünmeye değil, sadece hayatta kalmaya mahkûm ediyor? Evet… Bu ülkede genç olmak zor. Susarsak, bu düzen daha da güçlenecek. Ve o güç, gençlerin geleceğini her gün biraz daha çalacak. Gençlik bu ülkede heba oluyorken. Bu adaletsiz düzen, kimler için var?