Türkiye’de sosyal güvenlik sistemi, uzun süredir çözülmemiş bir adaletsizliği içinde barındırıyor. Zorunlu staj dönemlerinde sigorta girişi yapılan, fiilen çalışan on binlerce vatandaş, emeklilik sürecinde bu sürelerin yok sayılması nedeniyle mağdur ediliyor. Bu durum, hukuki açıdan olduğu kadar vicdani açıdan da büyük bir tartışmayı hak ediyor.
Lisede veya üniversitede staj yapan öğrenciler, resmi olarak işe giriş bildirgesiyle SGK sistemine dahil ediliyor. Ancak bu giriş yalnızca kısa vadeli sigorta kolları – iş kazası ve meslek hastalıkları – kapsamında yapılıyor. Uzun vadeli sigorta primleri yatırılmadığı için bu dönemler emeklilik hesabında dikkate alınmıyor. Yani devlet, bir yandan “çalışan” olarak kabul ettiği genci sisteme alıyor, öte yandan onun emeğini, yıllar sonra yok sayıyor. Özellikle Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) düzenlemesiyle gündeme gelen bu sorun, birçok yurttaşın emeklilik hakkını birkaç yıl ertelemesine neden oldu. 1990’larda staj yaparak iş hayatına başlayan binlerce kişi, 1999 öncesi sigorta girişine rağmen prim günleri sayılmadığı için mağdur durumda. Aralarından bazıları tek bir gün ile emekliliği kaçırmışken, bazıları yıllarca fazladan çalışmak zorunda kaldı. Bu durum yalnızca bireysel bir hak kaybı değildir. Aynı zamanda sosyal devlet ilkesinin açık bir ihlalidir. Anayasa'nın 60. maddesi, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu belirtirken, bu hakkın fiilen çalışmış bireylerden esirgenmesi hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmaz. Çözüm bellidir: Staj sigortaları, emeklilik hesabında geçerli hale getirilmeli; isteyen vatandaşlara borçlanma hakkı tanınmalıdır. Bu hem anayasal bir zorunluluk hem de sosyal adaletin gereğidir. Gençlik yıllarında atılan emek dolu adımların, yaşlılıkta inkâr edilmesi; bir ülkenin kendi geleceğini reddetmesidir. Sosyal güvenlik yalnızca prim değil, aynı zamanda adalet meselesidir. Ve bu adalet, artık gecikmemelidir.
Staj mağdurlarının talebi açık ve meşrudur: O yıllarda yapılan sigorta girişleri emeklilik hesabına dahil edilmeli; dileyenlere bu süreleri borçlanma hakkı tanınmalı; gençlikteki emek, yaşlılıkta cezaya dönüşmemelidir.
Bu sorun artık görmezden gelinemez. Sosyal devlet olmanın gereği, bu mağduriyeti gideren yasal adımların ivedilikle atılmasıdır.
Artık ses duyulmalı. Şimdi tek istedikleri; alın terimizin, yok sayılan yıllarımızın tanınmasıdır. Bu mesele sadece bir sayı meselesi değil; bir kuşağın hakkını teslim etme meselesidir.
Bu sadece bizim değil, bu ülkenin vicdanının meselesidir. Unutmayın; adalet, gecikince değil, görmezden gelinince yara olur. Çünkü emek unutulursa, adalet susar. Ve susan adaletin olduğu yerde, hiçbir gelecek sağlam duramaz.