Faruk YİĞENOĞLU


Çevremizi Temiz Tutalım

Çevremizi de, ruhumuzu da temiz bırakmaya biraz özen göstersek! Çevremizde olanlar ile ruh sağlığımız birbiriyle ilişki içindedir.


Çevremizi de, ruhumuzu da temiz bırakmaya biraz özen göstersek! Çevremizde olanlar ile ruh sağlığımız birbiriyle ilişki içindedir. Bugün, özellikle çevreyi kirleten ve birlikte yaşama kurallarına uymayan insanların ruh sağlığımız üzerindeki etkisinden söz etmek istiyorum.

Dünyamız hızla kirleniyor ve doğayı insanoğlu çok hoyrat kullanıyor. Bu konuyla ilgili kiminin farkındalığı yüksek, kimi farkında ama duyarsız, bazıları farkında bile değil, kiminin ise hiç umurunda değil!

İşte bu farkında ve umurunda olanlar ile ‘bana ne’ciler arasında psikolojik bir gerilim var. Doğayı herkes için temiz tutmaya çalışıp çabalayanlar, temiz tutmaya bir katkısı olmadığı gibi bir de doğaya zarar verenleri gördükçe üzülüyor, morali bozuluyor ve stres oluyor.

Her birey çevresini temiz tutmak için kendinden sorumludur. Bunu daha çok küçük yaşlarda ‘hayat bilgisi’ dersinde öğrendik. Çevremizi temiz tutalım diye bir ünite vardı. İlkokul yıllarında sınıf öğretmenlerimiz bize okuttu. Günümüzde de belki ismi değişerek aynı konu sınıflarda hep işleniyor.

Çöplerimizi yere atmamak, atanları uyarmak, bireysel eşyamızı temiz tutmak, bulunduğumuz çevrenin temizliğine katkıda bulunmak gibi konular bize anlatıldı.

Ancak çoğumuza psikolojimizin de temiz tutulması gerektiği öğretilmedi. Şimdiki gençler daha şanslı. Rehberlik dersi diye bir dersleri var. İnsan psikolojisine dair bilgiler öğreniyorlar. Bu dersler, sırf kendi psikolojimizi değil, başkalarının psikolojisi üzerindeki etkimizi de hatırlatıyor.

Yani sadece kendi psikolojik sağlığımız için yaptıklarımız önemli değil, başkalarının psikolojisini de kirletmememiz gerekir.

Çöpünü kendi önündeki çöpe değil de, gidip komşusunun bahçesine döken biri, hem çevreyi hem de komşusunun ruh sağlığını kirletmiş oluyor.

Ben çöplerimi özenle çöpe atarken içtiği suyun plastik şişesini olduğu yere bırakan biri bende üzüntü, öfke ve hayal kırıklığı dahil birçok olumsuz duygu uyandırıyor.

Yürüyüş için yapılmış yolların çekirdek kabuklarıyla örtülü olması, ‘Ateş yakmayın’ yazan tabelaların bile önünde ateş yakılması, biri toplarken öbürünün atması, kurallara uyanın haksızlık duygusunu tetikler.

 

 

Denizleri ve sahilleri temiz tutmaya çalışırken, yediği cipsin paketini bile denize atanlar, sizi üzmüyor mu? Tüm dünyada deniz canlılarının naylon poşetlerden zarar gördüğü yazılıp çizilirken, denizlerde yüzen torbalar canınızı sıkmıyor mu?

Sadece çevre kirliliği mi, aynı şekilde trafik kurallarını hiçe sayanlar hem canımızı tehlikeye atıyor, hem de sinirlerimizi bozuyor.

Arabasını hız sınırlarının üzerinde kullanan, trafik ışıklarına uymayan biri hem trafik için tehdit oluyor hem de bu şekilde kullanarak başkalarını da tehdit altında bırakıyor. Mesela ben kırmızı ışıkta beklerken, arkamdan gelen arabanın beklemeden kırmızıda geçmesi sinirlerimi bozuyor.

Doğrudan yana kalmaya çalışanlar, yanlış yapanın yanlışını da temizlemek zorunda kalınca işler iyice karışıyor.

Çevre sağlığıyla ilgili kurallar okullarda sadece ders olarak okunmasın. Her öğrenci, uygulamalı bir görev alsın. Yaptığı işi sevsin ve inansın. Konu öğrencilere ödev gibi değil, seveceği şekilde aktarılsın, bu şekilde sonuçlar daha olumlu olur diye düşünüyorum. Sınavlarda sadece matematik, fen sorulmasın. Bir öğrenciye çevre bilinciyle ilgili olarak da önemli bir sorumluluk verilsin.

Bu bilgileri öğrenmek yetmiyor, içselleştirmek de gerekiyor. Yani ben çöpümü yere dökmüyorsam, bunu gerçekten çevremi temiz tutmak istediğim için yapmalıyım; ceza almamak için değil! Cezalar öğretmiyor, sadece korkutuyor ve yakalanmayacağını düşünen yasağı deliyor. Ama içinden bu temizliğe inanmış ve ikna olmuş olan, ceza olmasa bile yanlış yapmıyor.