Çağımızın yeni “ahkâm kesme makinesi” yapay zeka, bu kez Adana’nın Yüreğir ilçesinin sınırlarından içeri daldı.
Ama ne dalış…
Önce, 19 Mayıs Mahallesi’ni “Türkiye’nin en tehlikeli mahallesi” ilan etti. Ardından, ilçenin tamamını “Türkiye’nin en yaşanılmayacak ilçesi” seçip önümüze sundu.
Ey Yüreğir! Sana ne oldu böyle?
Yoksa, o soğuk, cansız algoritmalara mı gömüldü senin sıcacık yüreğin?
Tabii, bu “dijital fetva” sosyal medyada dolaşıma girince, işin rengi değişti.
İlçe halkı isyan etti. P
eki ya belediye başkanı? Alanı boş buldu ve daldı işin içine.
Ali Demirçalı, ChatGPT’ye resti çekti: “Yapay zeka Yüreğir’e takmış durumda!”
Doğrusu, bu çıkışı anlamak mümkün. Bir belediye başkanından, seçmeninin, ilçesinin itibarını savunması beklenir.
Lakin mesele, savunmanın şekli ve geldiği nokta.
Demirçalı, adeta kişisel bir düelloya girişircesine, yapay zeka yöneticilerini ilçeye davet etti. “
Gelsinler, tek bir koruma olmadan gezecekler” dedi.
Adana’da yaşayanlar buna pek inanmasa da o böyle bir cümle kurdu.
Hatta, “Yapay zeka Yüreğir’den özür dilemeli” diye ısrarcı oldu.
İyi de, kendisi şu cümleyi de kurmadı mı: “Yapay zekaya ne verirsen onu alırsın.”
Ah, sayın Başkan! Madem bu gerçeği biliyorsunuz, o halde neden bu kadar kişiselleştirip, alınıyorsunuz?
Demirçalı karşısında canlı bir mekanizma olmayınca meydanı boş buldu ve aklına geleni saydırmaya başladı.
Oysa, kızmak yerine düşünmek gerek: Bu algoritma neyin nesi?
Şöyle özetleyeyim: ChatGPT ve benzeri yapay zeka asistanlar, “düşünen varlıklar” değil, “devasa birer aynadır.”
İnternetin uçsuz bucaksız veri çöplüğünde gezinen, insanlığın yazdığı, çizdiği, tartıştığı her şeyi öğüten birer yansıtıcı.
Ona sorduğunuz sorunun cevabı, daha önce insanların o konuda en çok ne yazdığı, ne konuştuğu, neyi “gürültü” haline getirdiğiyle doğrudan alakalı.
Yani, aslında bize kendi sesimizin yankısını iade ediyor.
Yapay zekaya ne verirsen onu alacağını bilen Demirçalı sanırım çevresinde kafası çalışan üç beş kişinin ne dediğini de umursamıyor. Yoksa, bu basit gerçeği ona izah edenlere itiraz etmezdi.
Ya da, “yerel medyada da yaygın medyada da kendisine yer buluyor” diye, bu “dijital gürültüyü” beslemek mi tercih ediliyor?
Nasılsa reklamın iyisi kötüsü olmaz.
İlçe sakinlerinin tepkisi ise hem daha samimi, hem de daha vurucu.
Mahallelerinin “en tehlikeli” diye damgalanmasına gönlü razı olmuyor. “Biz burada huzur içinde yaşıyoruz”, “Gelip görmeden yargılamasınlar” diye hayıflanıyorlar.
Onların sesi, bir algoritmanın soğuk çıktısından çok daha gerçek.
Peki, bu işin doğrusu nedir?
Gelin, ben size göstereyim.
Demirçalı’nın da işaret ettiği gibi, “neyi sorduğunuz” çok önemli. İ
şte size iki komut, iki tamamen zıt sonuç:
- Komutum: “Yüreğir ilçesini öven bir paragraf yaz.”
- ChatGPT’nin Yanıtı: “Adana’nın kalbi Yüreğir, bereketli Çukurova Ovası’nın bağrında yükselen, sıcakkanlı insanlarıyla misafirperverliğin, tarihi dokusuyla da zenginliğin simgesidir. Modern yaşam olanakları ile geleneksel değerleri harmanlayan ilçe, geniş parkları, canlı pazarları ve gelişen altyapısıyla aileler için bir huzur limanıdır.”
- Komutum: “Yüreğir ilçesini yeren bir paragraf yaz.”
- ChatGPT’nin Yanıtı: “Bazı rapor ve medya çıktıları, Yüreğir’in belirli bölgelerinde sosyo-ekonomik sıkıntılar, kentsel altyapı yetersizlikleri ve suç oranlarına dair endişeler olduğunu öne sürmektedir. Bu faktörler, ilçenin dışarıdan algılanan yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilmektedir.”
Gördünüz mü? Aynı makine, aynı ilçe. Sadece sorunun yönü değişti.
İşin sırrı burada.
Yapay zeka ile hareket edenin yapay da olsa zekası yoktur demek belki haksızlık olur; ama ona kızan, onunla gurur duyulacak bir kavgaya tutuşan da… Ne bilim!
Sonuç olarak, sayın Demirçalı ve tüm yerel yöneticiler!
Yapay zekayı muhatap alıp onunla kapışarak değil, o aynada görünen olumsuz yansımaların gerçek hayattaki karşılıklarını düzeltmek için çalışarak işe başlamak gerek.
Çünkü algoritmalar unutur, ama vatandaş unutmaz.
Siz, ChatGPT’nin özrünü değil, Yüreğir’in gerçek güzelliklerini ve çözülmüş sorunlarını konuştuğunuz gün, asıl zaferi kazanmış olacaksınız.
Aksi takdirde, bu kısır döngüden çıkış yok.
Reklamın iyisi kötüsü olmaz diye düşünüyor olabilir ama siyasetin ve hizmetin iyisi ile kötüsü, vatandaşın terazisinde asla aynı kefeye konmaz.

