Sahi kendimiz olmayı başarabildik mi? Kendi benliğimizle hareket edebiliyor muyuz?
Aslında kalemi elimize alıp, yazmaya başladığımızda kendi kişiliğimizi, hayata, olaylara bakış açımızı sergileriz...
Kendimizi ve düşüncelerimizi ifade etme ve ruhsal olarak özgür hissetimiz bir alandır yazmak. Ve eserini edebi bir şekilde okuyucuya lanse etmek değil midir önemli olan? Şöyle düşündüğümüzde edebiyat ve etik deyince iki ayrı kavram canlanır benliğimizde oysaki “edebiyat ve etik” kavramı iç içedir aslında... Bir bütün olarak etiğin daha geniş yelpazeye yayılmasını sağlar edebiyat.
Etik ise hakikati yansıtır. İyiyi-köyüyü, doğruluk vb. Edebiyatın kelime olarak kökenini ele alacak olursak eğer “Edebiyat’ın” kökü de “edeb’ten” gelmez mi?
Bir yazar özgürce davranayım derken etik olmayan bir yapıt sergilemesi doğru değildir.
Her şeyden önce kendi olmalı...
Özgün olmalıdır. Farkını ortaya koyabilmeli, kimliğini kendi benliğini kaybetmeden bu çizgide ilerleyebilmelidir. Çünkü kendin olmaktan çıkmak zarar verir insana... Başta okurdan önce kendine olan saygınlığını yitirir, üretmeyi yitirir. Bu yüzden doğruluk önemlidir.
Tüm dış etmenlere karşı kapatmalıdır kendini... Dışsal olgulardan uzak ahlaki bir çerçevee yürütmelidir. Çözüm ise her daim hakikattir. Hakikat ise davranışsal bir eylem haline dönüştürmelidir hayatın her alanında. Birey olarak üzerimize düşen görev ne ise toplumsal olguda da o dur ve bu yüzden topluma hitap eden ahlakî ve sanatsal bir kuşaktır edebiyat. İstismar edilen birçok konu var etik olmayan ama özgürlük diye çağın bazı yazarlarının gerekçe diye sunduğu... Söz konusu etik olunca özgürlüğünü kısıtlandığını düşünülmesi…
biraz açacak olursak eğer müstehcen konularda alenen yazıya dökmek , başkalarına ait yazınların kopyala - yapıştır yöntemiyle kendine mal etmek özgürlük değildir ve buna benzer birçok örnekler var elbet. Yazarın özgürlük alanı, içinde yaşadığı toplumun ve evrensel değer yargılarının kapsadığı alandır.
Yüzyıllardır süre gelmemiş midir oysa edebiyatta edep? Değerlerimizi edebiyatla kitlelere ulaştırırken ahlaki boyutu da önem taşır ve ona göre biçimlenir. Edebi eser kendi içerisinde bir olguya ve etiğe sahiptir.
Bireysel olarak irdelemekten ziyade yazınsal olarak değerlendirilmelidir bir eser. Tabi ki bu tartışılır bir durum. Kişiden kişiye değişen bir görüş. Ahlak nasıl hayatımızda yer ediyorsa, toplum bir kural ve normlara bağlıysa yazın da bence öyle olmalı...
Yazımın giriş bölümünde de bahsettiğim gibi...
Her şeyden önce yazar kendi olmalı.