TUĞBA KAN


EKONOMİK DALGALANMA

Bugün ekonomiye biraz daha yakından bakalım. Artık ufkumuz daralıyor; çünkü insanlar, kaygı ve telaş içinde hayatlarını sürdürmeye çalışıyor.


Bugün ekonomiye biraz daha yakından bakalım.
Artık ufkumuz daralıyor; çünkü insanlar, kaygı ve telaş içinde hayatlarını sürdürmeye çalışıyor.
Ekonomi, milletin sırtına yük olmuş adeta…
Zaten zor olan hayat şartları iyice zorlaştı.
Tabiri caizse "ekmeğini taştan çıkarmak" bile artık hafif kalıyor; çünkü ne tarlada ekin var, ne ambarda tahıl, ne de değirmende su.

Türkiye’nin ekonomik manzarasında bir kez daha yüksek enflasyon, yükselen faiz oranları ve daralan umutlar hâkim.
Mayıs 2025 verileri açıklandı: TÜFE yine çift hanede.
Merkez Bankası'nın politika faizini artırma kararı da çok geçmeden geldi.
Ekonomi yönetimi, enflasyonu dizginlemek için klasik reçeteleri masaya koyuyor.
Ancak sokağın sesi, grafiklerin diliyle artık uyuşmuyor.

Faiz artırımı, teknik olarak paranın maliyetini yükselterek talebi kısmayı ve fiyatların düşmesini sağlamayı amaçlar.
Ama işin aslı, bu "soğutma" politikasının halk üzerindeki etkisi çok daha yakıcı.
Artan faiz, krediye ulaşmayı zorlaştırırken; geçim derdindeki milyonlar için ev, araba, hatta beyaz eşya bile artık uzak bir hayal.
Taksit değil, nakit dönemi başladı—ama nakit de yok.

Üretici için durum daha da karmaşık.
Girdi maliyetleri zaten yüksekken finansmana erişim zorlaştı.
Bu da yatırımların yavaşlaması, istihdamın gerilemesi ve işsizliğin artması demek.
Bir yanda fiyatlar, bir yanda işsizlik...
İki uçurum arasında köprü olmadan yürümeye çalışan bir toplumuz.
Sadece bu konuda Kozan'ı baz almak hafifletmiyor  bu yüzden ülke geneli bariz durumda malesef.

Enflasyonla mücadelede sadece rakamlar değil, insanların yaşadıkları da önemlidir.
Bir annenin mutfak alışverişinde artık gramla meyve-sebze alması,
Bir babanın çocuğunun okul masraflarını karşılayamaması,
Bir gencin gelecek planlarını ülke dışında kurması…Bunun gibi pek çok örnek var .
Bunlar da "veri"dir.
Ama bu veriler TÜİK tablolarına giremez.

Sokaktaki gerçek artık çok net: Halk yoksullaşıyor.
Ekonomik kararların toplum üzerindeki etkisi göz ardı edilemez.
Bu noktada adaletli bir ekonomik sistem, yalnızca refah üretmekle kalmaz, refahı hakkaniyetli bir şekilde dağıtmak zorundadır.

Umut var mı ? 
Yarınlar için kaygılıyım kaygılıyız
Kaygılı bir nesil yetişiyor ..
Bunun sorumlusu kim peki ?
Ekonomik göstergeler ne kadar olumsuz olursa olsun, insanların içinde “yarın daha iyi olacak” inancı varsa, toplum ayakta kalabilir.
Ama o umut da faiz gibi yükselip düşmeye başlarsa, asıl kriz işte o zaman başlar.

Belki de mesele sadece faiz değil…
Mesele, insanların geleceğe olan inancını yitirmesi.
Mesele, hayal kurmanın lüks sayıldığı bir düzene hapsolmamız.

Ve bu düzende, asıl faiz oranı, umut kaybımız olabilir.
Sevgilerimle...