Faruk YİĞENOĞLU


EN UCUZ YAŞAM BİÇİMİ: SEVGİ

Bana göre hayatımız da her salise yenilenebilen en ucuz üretim sağlanabilen ama değeri bir çok kez anlaşılmayan ve anlatılmayan kelimedir.


Bana göre hayatımız da her salise yenilenebilen en ucuz üretim sağlanabilen ama değeri bir çok kez anlaşılmayan ve anlatılmayan kelimedir. 

Günümüzde değer kaybeden hatta yerini oyuncu değişikliği yapar gibi ÇIKAR'a bırakmakta hız kazanıyor adeta.

(SEVGİ OUT, ÇIKAR İN )

 

 

Sevmek nedir mesela herkesin kendine göre anlayışı olan kendince açıklamaya çalışan inkar ettiği,delirdiği,çıldırdığı,yok saydığı gibi çogaltarak adlandırılan bir kelimedir.


Sevmeyi biliyor muyuz?

Şu zaman da sevmek kelimesi sadece laf ile taşınır hale geldi ağızdan çıkıyor kulağa gidene kadar uçup gidiyor adeta. Herkes herkesi sevmek zorunda değil zaten öyle olsa bu zamana gelmezdik herkes birbirinin halinden anlasa bu zamanı yaşamazdık.

 
Düzen bozuluyor ah o eskiler yok mu eskiler..

Kur’anı kerimde dünya hayatının bize sevdirildiğinden haber verilir. Ama sevgimizi kontrol edemez isek, o zaman da bu durum aleyhimize olacağı aşikardır. 

Bu itibarla biz neleri sevmeli ve nasıl sevmeliyiz?

Biz sevmeyi sevilmeyi kaybettik. Ruhuna Fatiha okuyoruz her daim anıyoruz da anıyoruz. Her şeye ayrı bir sevgimiz var sevgi bağı kuruyoruz ama hiç birini anlamlandırmadan yaşıyoruz fiilen seviyoruz da fiziken beceremiyoruz.


Fiziken sevgi= Zorbalık,Taciz, Tecavüz günümüzün sevgi anlayışına merhaba deyin..

 

Her şeyi sevebiliriz ama kuralları çerçevesinde dikkat ederek hayvanları, doğayı, ormanı,suyu, insanı ve KENDİNİ. Hepsinin harcamalarda bir limiti var değil mi hiç düşünmeyiz yok olacağını nelerle karşı karşıya kalabileceğimizi biz anca yaşamaya yaklaşınca başımıza gelince anlarız değerini biz öyle severiz çünkü elimizden kaybolup gidince anlarız değerlerimizi ve sevgimizi..

Artık hiç bir şeyi sevemiyoruz bu hale getirdik dünyayı kendi elimizle yaptık herşeyi.

Çok güzel bir kıssa ile bitirmek istiyorum..

Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?"diye.
"Bakın göstereyim" demiş ermiş.

Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da "derviş kaşıkları" denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.

Bunun üzerine "Şimdi..." demiş ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.

"İşte" demiş ermiş. "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz.

Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman..."