Faruk YİĞENOĞLU


Faruk Yeğenoğlu YAZDI- İnsanlar ve makamlar

İnsanlar ve makamlar


İnsanın gerçek kimlik ve kişiliği; sahip olduğu makam, fırsat ve imkanlarla ve bunları kullanma tarzıyla ortaya çıkar. İmkan ve fırsatlar insanları denemenin, test etmenin vasıtalarıdır. Cimrilik ve cömertlik varlıkla, adilik ve zalimlik iktidar ve makamla, iffetlilik ve iffetsizlik cinsel güçle ortaya çıkar. Yoksul olan bir kimse için cimrilik-cömertlik, yetkisiz bir insan için âdilik zâlimlik, iğdiş edilmiş bir kimse için iffetlilik-iffetsizlik söz konusu olmaz. Fırsat ve imkanlar bazı insanların yükselmesine, bazılarının da alçalmasına sebep olur. Boethius şöyle diyor: “Dürüst olmayan insanlara bahşedilen yüksek mevki onları değerli hale getirmez, sadece değersizliklerini ortaya çıkarır. Bazı insanlar fırsat bulamadıkları için kötülük yapmazlar, daha doğrusu yapamazlar. Kedinin kanadı olsa serçelerin kökünü kazır, derler.” Varlıkla imtihan, yoklukla imtihandan daha zordur. Zira varlık gücü doğurur, güç ise kademe kademe insana tevazuu unutturur, Nemrutluğa, Firavunluğa götürür. Nitekim Mevla şöyle buyuruyor: “İnsan kendini müstağni görünce azar.” (Alak, 6-7). Allah’a kulluğu unutanlar, iktidara kavuşunca Firavun gibi insanları kendilerine kul olmaya zorlarlar. Bu bir güç zehirlenmesidir. Firavun güç sahibi olmasaydı en büyük olmaya soyunur muydu? Nemrut da gücün şımarıklığıyla Hz. İbrahim’le tartıştı. “Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni Nemrud’u görmedin mi?” (Bakara, 258) Elmalı, tefsirinde bu hususta şöyle diyor: “Şüphesiz iktidar ve hükümet pek büyük ilahi bir nimettir. Fakat insanlar kendilerini bunun asıl ve gerçek sahibi değil, vekâletin ve mecazen sahibi bilmelidirler. Nemrud bunu böyle bilmediği için ilahi hidayetten mahrum olan zalimlerden oldu. Dünyevi makam ve mevkileri emanet görenler, bu emanetlere hıyanetlik yapmadıkları için aziz oldular. Emanet değil de kendi malları gibi görenler, iktidarlarıyla başkalarını ezmeye, sömürmeye yeltenenler ise daima zelil oldular. Tarih bunların çarpıcı örnekleriyle doludur. Aslında insanlar makamlarla değer kazanmaz, bilakis makamlar insanlarla değer kazanır. Mekânın şerefi mekinle (mekânda bulunan) oluşur, derler. Hz. Ebubekir Sıddık, Hz. Ömer (r.a.)’e halifelik teklif edince Ömer, “Benim halifeliğe ihtiyacım yok” dedi. Hz. Ebubekir ona, “Ama halifeliğin sana ihtiyacı var,” dedi. Mevki-makamla kazanılan güç iğretidir. Emanet güce sahip olanlar omuzlarda taşınan cenazeler gibidir. Taşıyanlar omuz vermezlerse düşerler. Kendi güç ve imkanlarıyla ayakta olanlar ise desteksiz hareket ederler. Mevki ve makamları emanet olarak görenler bu makamlardan ayrılınca üzülmezler. Zira insan kendi malını kaybedince üzülür. Emaneti ise bir an önce kusursuz olarak sahibine teslim etmek ister. Zira emanet ağır sorumluluk gerektirir. Emanetleri kabul edip korumak fazilet, menfaat ve şöhret için emanet yüklenmek ise hamakattır. Hz. Peygamber (sav) Abdurrahman b. Semüre’ye şöyle buyurdu: – Ey Abdurrahman b. Semüre! Kimseden yöneticilik görevi isteme. Zira bu görev sen istemeden verilirse, Allah yardımcı olur. Şayet sen istediğin için verilirse, Allah’tan yardım göremezsin. Layık olmadıkları halde görev isteyenler, genellikle bu görev ve makamları şahsi çıkarları için kullanırlar. Devlet imkanlarını yakınlarına peşkeş çekerler. Bu durum ise makam sahiplerini genellikle dünyada, mutlak olarak da ahirette rezil-rüsva eder. Emanete ehil olanların ise sorumluluktan, görev üstlenmekten çekinmeleri doğru değildir. Aksi halde görev ve makamlar ehil olmayan kimselere terk edilmiş olur ki, bu da bir bakıma toplumun kıyameti, sistemin çöküşü demektir. Şahsi çıkar beklentisi olmadan, topluma hizmet maksadıyla görev üstlenmek ibadettir. Eli taşın altına koymaktır. “Önce can mülkü, sonra cihan mülkü” derler. Kendilerine hâkim olmayı beceremeyenler, ihtiraslarının kölesi olanlar mevki-makam sahibi olurlarsa vay hürlerin haline! Bu takdirde zaten hürriyetten de söz edilemez. Öyleyse Mevlâmızın şu buyruğuna kulak verelim: “Şüphesiz ki Allah size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğin zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa, 58)