Faruk YİĞENOĞLU


FIRSATÇI

Nasıl bir toplumduk ne hale geldik?


       Eskiden bir düzen vardı herkes birbirine güvenir rahatlıkla evini, dükkanını emanet bırakıp işini halledip gelirdi.Gelen müşterisi olduğu vakit siftah yaptıysa ben bugün siftah yaptım der yandaki veya karşıdaki komşusuna yollardıki o da bereketini alsın.
Dönemin Padişahı Fatih Sultan Mehmet Han’ın bir gün yiyecek maddelerinin kalitesini ve narh durumunu kontrol etmek gayesi ile kıyafet değiştirip çarşıya çıktı. Bir dükkana girip selâm verdikten sonra; “Yarım batman, yağ, yarım batman bal ve yarım batman peynir veresiz” dedi. Dükkan sahibi yarım batman yağı tartıp parasını hesap ettikten sonra; “Ağam, sair isteklerinizi de karşı komşumdan alasız. Zirâ kim hem onun malı daha yeğdir. Hem de komşum daha siftah etmedi” dedi. Padişah ikinci dükkana varıp oradan da yarım batman bal alınca, bu dükkan sahibi de; “Allah’a şükür olsun siftahımı ettim. Hem de çocuklarımın nafakasını çıkardım. Bundan sonrası kârdır. Diğer isteklerinizi komşumdan alınız. O daha siftah etmedi” deyince, Fâtih Sultan Mehmed Han; “Bu milletteki bu ahlaki istikâmet yok mu, ona dünyalar fethettirir. Milletin ahlâk-ı safiyetine halel getirenleri Allah kahretsin” dedi. 
Şimdiye gelecek olursak neler değişti kısa zaman diliminde yanlış batılılaşma aldı başını gitti iyi örnekleri de vardı elbet ama en acı kayıp biz kavramını bırakıp ben sen olmaya başladık.Komşuluk hala Anadolu’nun belirli yerlerinde var olsa da şeytan ve daha kötüsü şeytanın yerini almaya çalışanlar o kadar içine girmişki acabalarla dürtüp duruyor, böylelikle araya nifak tohumları giriyor.Her nesilde belli belirsiz yaşananlar olmuştur şimdi ev vb. durumlarda yaşanıldığı gibi devletin yaptığı elbette çok iyi durum değil ama el mahkum deyip bir evin olma hevesine gidipte heyecana kapılmak isterken bu sefer de hop mütahitlere takılıp kalıyorsun düşen faizleri fırsat bilip bir anda fiyatları yukarı çekmeleri gibi. Ev üzerinden örnek verecek olsakta günümüzde yaşanılan her birimde rastlayabiliyoruz.Geçmişte de olmuş evet ama nasıl geri dönüş olmuş güzel bir kıssadan hisse ile bitirmek istiyorum.
 Avusturya imparatoru altıncı Charles ölünce, Avusturya tahtı, kızı Marie Therese’ye kaldı. Avrupa devletleri, Avusturya’ya saldırarak, bir çok toprağını zaptettiler. Bu sırada Avrupa’daki bazı devletlerin kralları, Sultan birinci Mahmud Han’a başvurarak; “Avusturya’dan siz de payınızı almalısınız” dediler. Sultan Mahmûd Han, şu güzel cevabı verdi: 
“Düşene vurmak yiğitlik değildir. Biz bir şey istersek kılıcımızın hakkıyla alırız. Fırsatçılık yapmayız. Tavsiye ederiz ki, siz de bu sevdadan vazgeçiniz ve Avusturya’yı kaderiyle baş başa bırakınız.”

“Edeb bir tâc imiş nûr-ı Hûdâ’dan 
Giy o tâcı emîn ol her belâdan…
Edeb iledir âlem-i nizâm,
Edeb iledir kemâl-i âdem.”


Hasıl kelam; adab-ı muaşeret, toplumsal hayatımıza yön veren, en önemli yazılı olmayan görgü kurallarıdır.İlla edep, illa edep.Edep en güzel kıyafetlerden daha güzel yakışır, 
yeter ki giymesini bilelim. O taca hepimiz talip olalım.