MÜFİDE NUR SEDEF


Gençler Üretiyor mu, Tüketiliyor mu?

Bugünün dünyasında, “gençlik” kavramı her alanda konuşuluyor; siyasetçiler projelerinde, markalar kampanyalarında, eğitimciler sistemlerinde gençlerden söz ediyor.


Bugünün dünyasında, “gençlik” kavramı her alanda konuşuluyor; siyasetçiler projelerinde, markalar kampanyalarında, eğitimciler sistemlerinde gençlerden söz ediyor. Fakat konuşulması, anlaşılmasını sağlamıyor. Aslında kimse gerçek anlamda gençleri dinlemiyor. Çünkü artık gençlik, tanımlanan bir değer değil; hedeflenen bir pazar haline geldi.

Modern çağın gençliği, bilgiye en kolay ulaşabilen nesil olarak tanımlanıyor. Ancak erişimle üretim aynı şey değildir. Telefon ekranına birkaç saniyede ulaşmakla, onu bilgiye dönüştürmek arasında uçurumlar vardır. Bugünün gençleri, teknolojinin sunduğu hızla birlikte bir "tüketim çağının" içine doğdu. Onlara göre içerik, hızla akıp giden bir videodan, kısa bir yorumdan, geçici bir beğeniden ibaret hale geldi.

Sorgulayan, yazan, tasarlayan, fikri olan genç profili gitgide azalıyor. Ne yazık ki, çoğu genç hazır içeriklerin izleyicisi; kısa süreli mutluluk veren akımların takipçisi, kendi sesinden çok başkalarının algısıyla yön bulan bir kalabalık içinde kayboluyor. Üretim; sabır, derinlik ve zihinsel emek isterken; tüketim yalnızca bir parmak hareketiyle gerçekleşiyor. Ve tüketen gençliğe üretim baskısı yaparken, onlara üretim alanı sunulmuyor.

Toplumsal yapının en büyük eksikliği de burada başlıyor. Gençlerin fikrine alan açmak yerine, onlara hazır kariyer yolları, “doğru hayat” biçimleri ve “başarı şablonları” sunuluyor. Oysa bir gencin gerçekten üretmesi için; önce iç sesini bulması, sonra ona alan tanınması gerekir. Fakat sistem, gençleri kalıplara sokmayı tercih ediyor. Farklı olanı değil, uyum sağlayanı ödüllendiriyor.

Eğitim sistemimiz bile üretimi değil, ezberi merkeze alıyor. Eleştirel düşünmeyi öğretemeyen bir sistemin, üreten birey yetiştirmesi mümkün değildir. Genç, daha küçük yaşta sadece sınav kazanmayı hedefleyerek yetişirse, ileride düşünce üretmek yerine başkalarının düşüncelerine bağımlı hale gelir. Bugün sosyal medya platformlarında saatlerce vakit geçiren bir genç, çoğu zaman bunu eğlenmek için değil, başka bir “hayat biçimini” izleyip kendini onunla kıyaslamak için yapıyor.

Ve yetişkinler, sürekli eleştiriyor: “Gençler sorumluluk almıyor, gençler üretmiyor, gençler tembel.” Oysa kendinize sormalısınız: Bu gençliği biz nasıl şekillendirdik? Onlara gerçek anlamda bir üretim kültürü sunduk mu? Hayatlarını sadece test sonuçlarına, diploma notlarına ve uygulama puanlarına sıkıştırarak mı yetiştirdik? Yoksa gerçekten düşünmelerine alan mı tanıdık?

Bireysel üretim yalnızca elle bir şey yapmak değildir. Düşünce üretmek, anlam üretmek, değer üretmek de bu başlığın altına girer. Ancak bu üretim süreci, özgürlük ve aidiyet gerektirir. Kendi fikrini söylemekten korkan, ailesinden ya da çevresinden çekinen bir genç üretici olamaz. Her fikrin yargılandığı, her farklılığın bastırıldığı bir toplumda gençlik değil üretim, ancak içe kapanma ve yalnızlık gelişir.

Kozan gibi küçük yerleşimlerde bile gençlerin çoğu artık sokakta değil, ekran başında büyüyor. Kendi kasabasını, mahallesini tanımadan; küresel içeriklerin birer tüketicisi haline geliyorlar. Oysa üretmek yerel olandan başlar. Kendi toprağını, insanını, kültürünü tanımadan; dijital dünyanın sadece bir takipçisi olarak kalırız.

Üreten gençlik için önce güven veren bir toplum gerekir. Sözünü kesmeyen, başarısızlığını yargılamayan, fikirlerini ciddiye alan bir çevre... O çevreyi bizler inşa etmeliyiz. Çünkü gençliğe yön vermek, sadece öğretmekle değil, örnek olmakla mümkündür. Gençlik, fırtına değil; eğer doğru yönlendirilirse, sağlam bir limandır.

Bugünün gençliği üretmiyor demek kolaydır. Zor olan; onları tüketim çağının çarkından çıkarıp, yeniden düşünmeye ve üretmeye teşvik etmektir. Zor olan; onları sadece dinlemek değil, anlamaktır. Ve zor olan her zaman değerlidir. Çünkü bir ülkenin gerçek gücü, yalnızca ekonomik kaynaklarında değil; düşünen, üreten, sorgulayan gençliğindedir. Ve bizler bu gücü sadece eleştirerek değil, destekleyerek yaşatabiliriz.

Yarınları inşa edecek olanlar, bugün cesaretle üretenlerdir.