Suriye'deki Esad rejiminin düşmesi, bir satranç tahtasında kimin veziri, kimin piyonu olduğunun değişmesi demek. Ama Türkiye için bu mesele satranç değil; hayat memat meselesi. Suriyeliler gidiyor mu, kalıyor mu? Bu soru, sınırın öte yanında silah tüccarlarının, sınırın bu yanında ise tarım ve sanayi baronlarının dudaklarında bir tebessümle yankılanıyor.
Kozan’dan bakalım meseleye... Resmi ağızlar “2 bin civarında Suriyeli yaşıyor” diyor. Bu sayı az mı, çok mu? Portakal bahçelerine gidin, mandalina dallarının altında eğilmiş alın terini görürsünüz. Yani bu insanlar boş durmuyor. Türk lirası erirken, ekmeği ucuza üreten bir kitlenin varlığı, patronların rüyalarını süslüyordu. Peki şimdi ne olacak?
Bu insanlar dönerse, "Türk işçisi" dediğiniz kişi, devletten aldığı asgari ücrete göz dikecek. Patron beyefendiler, ceplerindeki paranın nasıl azaldığını fark edince kime kızacak? Suriyelilere mi, yoksa kendi kaderlerine mi? İşte bu noktada sınıfsal gerçekler yüzümüze tokat gibi çarpıyor.
Sabahın erken saatlerinde portakal bahçelerinde çalışan yüzlerce Suriyeli... Gözlerini "kendi memleketimizde köle gibi çalışıyoruz" diyerek açıp, akşam eve "bir ekmek getirebildik" diye kapanan insanlar. Peki biz ne yaptık? Emeğin en ucuzunu sevdik. "Bize çalışsın, ama insan muamelesi yapmayalım" dedik. Şimdi dönüp gidiyorlar. Soru şu: Bizim vicdanımız da onlarla gidiyor mu?
Sanayideki patronlar, tarımdaki tüccarlar feryat figan ediyor. İşte size gerçek kriz: Ucuz işçi yok! Şimdi yerli işçiye mi döneceksiniz? O işçinin gözünün içine bakıp, “Bana 200 liraya çalışır mısın?” diyemeyeceksiniz. Çünkü o işçi size alaycı bir şekilde gülüp, “O günler bitti” diyecek.
Suriye'deki yeni düzenin ne getireceği bilinmez. Kendi vatanında huzur bulan, kendi toprağında yaşamak isteyecek. İsrail, Rusya, Amerika… Hepsinin parmağı bu topraklarda. Ama bizim meselemiz başka. Suriyeliler dönerse, biz kendi gerçeklerimizle yüzleşmek zorunda kalacağız: Türkiye, ucuz emeğin üzerine kurulmuş bir düzenle ne kadar ileriye gidebilir?
Kozan sokaklarında, tarlalarında yankılanan sessiz çığlık şunu söylüyor: "Giden mi suçlu, kalan mı?" Bu sorunun cevabı basit değil. Ama şu bir gerçek: Suriyeliler giderse, bizim vicdanımız da, cebimiz de bir süre sessiz kalacak. O sessizlikten kim galip çıkar, işte orası meçhul…