Faruk YİĞENOĞLU


GİDEREK AZALAN ÇOCUK ALANLARI

GİDEREK AZALAN ÇOCUK ALANLARI


 

 

Gerçek olsa çocuğun dilinden dökülenler

çocuk kadar gerçekçi bakabilse büyükler

oyun olsa gerçekler çocuk olsa büyükler

 

Çocukların televizyon başında evde oturmasını mı yoksa sokakta, parkta özgürce oyun oynayabilmesini mi isteriz.

Çocuğun sahip olduğu tüm duygularını kullanarak denemesi, araması ve keşfetmesi, üretmesi diğer çocuklarla ve bireylerle ilişki kurması ve buna bağlı olarak insanlarla etkileşime girmesi olarak bilinen öğrenme ve gelişim yoludur yaşayarak öğrenme. Bu öğrenme özgürdür, özgüven geliştirir ve hisseder çocuk öğrenmenin verdiği hazzı, üstelik kendiliğinden insan doğasına uygun gelişir.

Ne yazık ki çocukların artık yaşayarak öğrenme faaliyetlerine örneğin hareketli sokak ve bahçe oyunları, doğayı tanıma, drama oyunları, kendi ürettikleri şarkılı oyunlar gibi durumlara katılımlarının giderek daha azaldığı araştırmalara göre gözlemlenmiştir.

Yaşayarak öğrenmede azalmanın nedenlerine bakıldığında televizyon ve video/bilgisayar oyunları, ailelerin artan meşguliyetleri, eğitim saatlerinin günün tamamına yayılması, evlerin etrafında oyun alanlarının yetersiz olması, boş vakitlerin planlı aktivitelere yönelmesi ve şehirdeki güvenlik yetersizliği olarak söylenebilir. Ancak sebep ne olursa olsun evlerimizde sağa sola durmadan giden çocuklarımız sadece televizyon ve bilgisayar oyunları ile meşgulken sakince kalabilmekteler fakat bu durum çocuklar için dış dünyadan sosyal ve bedensel hareketlilikle alması gereken ilişkiye sınırlar çizer. Çocuğun üretebilmesi için merak ve keşfetme gibi temel gereksinimlerin kendiliğinden ve doğal bir şekilde hayatın içinde, bahçede, sokakta, parkta çocuklarla beraber vakit geçirerek ortaya çıkması gerekmektedir. Hayal kurabilmek her çocuğun hakkıdır, bu hakkı oyun ve televizyon tasarlayanların zenginlikten yoksun hayallerine bırakmamız, üretmeyen ve gelişmeyen bir toplumun ortaya çıkmasına neden olacaktır. Ayrıca bu çocuklar eksiklik ve boşluklarla dolu yetişkinler olarak hayatlarında ilerlemiş olacaklardır.

Ülkemizde yapılan araştırmalara göre bu durumun önemli etkenlerden biri olarak annelerde gözlemlenen çocuklarının güvenliğine yönelik kaygı davranışları saptanmıştır. Bizlere düşen görevler yetişkin, anne, eğitimci olarak kaygılarımızı azaltabilecek çocuklarımıza güvenli yaşayarak öğrenme ortamlarının sağlanması, kaygılarımızın gerçekçi olmayan kısımlarını fark edebilme ve bu konuda uzmanların yardımlarına başvurma davranışlarıdır.

Piaget’e göre oyun düşüncemin ilkel bir işlevidir. Oyun çocuk için eğlenceli ve program dışı bir etkinliktir.Çocuğa sosyal rolleri öğrenme şansı verir.Duygularını ve kaygılarını dışa vurma şansı verir.Toplu yaşamda gerekli kuralları öğrenme şansı verir.İyi bir oyun çocuğun tüm gelişim alanlarını kullanmasına yardımcı olur. Çocuklarımızın güven dolu, özgür, yardımsever, empati gücü yüksek, saygılı ve toplum tarafından kabul gören bireyler olmasını istemeyen var mı? Bu durumda her birey çocukken yaşayarak öğrenme ve kendi gerçeklerini geliştirme hakkını kullanabilmeli. Her anne –baba, her birey çocuklarımızın bu hakkını kullanabilmeleri için iş birliği yapmalı.

Biz yetişkinlerin de güven dolu, özgürce yaşayabileceğimiz, birbirine saygı ve hoşgörüyle yaklaşan bireylerden oluşan bir toplumda yaşamaya hakkımız var. Tek seçenek ise çocuklarımızın yaşayarak, oyunlar oynayarak gelişmeleri için bu haklarını kullanabilmelerine fırsat oluşturmak.