“Vuslatın hayaliyle süslediğim her sabah,
Büyülü bir düş gibi sarar tenimi.”
Gülüm!
Çok uzun bir zaman olmasa da seni tanıdığım ilk günden beri hayatın tüm renkleri bambaşka geliyor gözüme. Her sabah adının sıcacık bir ışık gibi penceremde belirdiğini hissediyorum. Kahvemi içerken fincanda beliren buğuya gülüşünü çiziyor, sokaktan yükselen kuşların cıvıltısında sesini duyuyorum. Bir zamanlar günü, usul usul mırıldanarak karşıladığım hüzünlü şarkılar şimdi değişti. Her mısrasında gözlerinin derinliğini, sesinin kulağa ninni gibi gelen tınısını, tebessümünün güzelliğini fısıldayan nakaratlar var dudaklarımda artık.
İçimdeki her duygu seninle aydınlanıyor; sensiz geçen her anımda karanlık dehlizlerde kayboluyorum sanki. Bilmiyorum, henüz yeni tanışmışken bu kadar derin duygular beslemek ne kadar doğru, ama seninle geçen her an, ruhumda unutulmuş bir kapının aralanışı gibi.
Geçen gün bir evin bahçesinde henüz yeni açmış rengârenk bir nar çiçeği gördüm. Kırmızısındaki o alevde sen vardın sanki; güzelliğinle beni hep sarıp sarmalayan o sıcaklığın... Bir seyyar satıcı dikkatimi çekti sonra; tezgahında kelebeği andıran iğne oyası mendiller satıyordu. Mendilleri kelebeğe, kelebeği sana benzettim. O an daha iyi anladım ki beklentisiz ve çıkarsız sevgi bu dünyada nadide ve eşsiz bir şey, kolay kolay bulunmaz. İşte o sevgiyi bulduğunda değerini bilinmeli insan, sabredebilmeli, daha çok emek vermeli.
"Aşk için ölmeli, aşk, o zaman aşk!"
Aşk bazen de insanın gözünü kör edermiş. O yüzden de komik şeyler yaptırabilirmiş. Geçen sabah o kadar dalgındım ki kahvaltım için reçeli bardağa koyup kaşığı duvara dayadım. Kendi halime kahkahalarla güldüm. Sonra senin o dalgın halimi gördüğünü hayal ettim daha çok güldüm kendime. “Şimdi yanımda olsaydın, buna en çok sen gülerdin” diye söyledim duvardaki fotoğrafına bakıp.
Birlikte kurduğumuz düşler geliyor aklıma zamanlı zamansız. Bazen bir yürüyüş sırasında bazen bir vapurda bazen bir toplantıda… Mesela; akşamüstleri sahilde çıplak ayaklarımız kumlara basarken yağmurlu bir şarkıya kapılmayı ya da yanan mumların ışıltısında göz göze gelmeden geçmişe dair hikâyeler paylaşmayı hayal ettiğimiz anlar…
Belki bir gün, ilkbaharın hafif serinliğinde bir cam kenarında, dalları çiçek açmış Japon kiraz ağaçlarının altında, o çiçeklerinin mis gibi kokusunu içimize çekerken naif hayallerimizi fısıldaşacağız. El ele tutuşup dolaşacağımız sahil kasabalarının taş sokaklarında bizden önce yürüyen sevgililerin ayak izlerini takip edecek, deniz kokan havayı birlikte soluyacağız. Her an bir masalın içinde yaşıyormuşuz gibi hissettiğim bu yollarda düşe kalka ilerlerken, kalbimizdeki ateşi her gün birlikte körükleyeceğiz.
Seni düşündükçe içimde tarifi imkânsız bir heyecan filizleniyor. Her uzak kalışımızda bile kalbimiz yan yana atıyor; özlemle vuslata ereceğimiz o kutsal gün için sabırsızlanıyorum.
Bu satırları okurken senin de çeşitli düşler kurduğunu biliyorum. Belki; yan yana olmayı düşlüyorsun. Birlikte bir hayat kurmayı. O hayatın olumlu-olumsuz her anına ortak olmayı… Şunu bil; Her an yanındayım ve tam da şu anda kulağına en güzel sözleri fısıldıyorum.
“Ben bir kere sevdim mi, tüm kışı bahardan sayarım.”
En güzel şey; bir nefes kadar yakın yaşamak isteğini her an bana ifade edebiliyor olman. İnsan böyledir sevgilim. Güzel sözleri duydukça açar çiçekleri. Bazıları içindekini ifade etmez, etmek istemez. Gelecekte yaşanacak olumsuz durumlara karşı belki bir ön almadır bu. Oysa ne kadar yanlış. İki saniye sonra ne olacağımızı bilmediğimiz bir hayat için sence de çok fazla planlı yaşamıyor muyuz?
İçimde sakladığım her sıcak kelime sana kavuşma umudunu taşıyor. Söz verdim kendime; kaç gün, kaç ay, kaç mevsim, kaç yıl geçerse geçsin kavuşmak için bekleyeceğim seni. Birlikte geçireceğimiz her anı özlemle ve özenle biriktireceğiz. Yeniden sevebilmenin, çağlayan bir nehir gibi coşkuyla akmanın heyecanını, sonsuza kadar yaşayacağız.
Hatırlıyor musun o tarihi köprünün yanında bir ağacın altında dallardan sızan ışığı görünce; "Güneş tam da buraya yakışıyor" demiştin, ellerin cebinde ve tatlı bir gülümsemeyle. "Senin ışığın da bize çok yakışıyor" dediğimde yanağında oluşan mahcubiyet rengi nasıl da güzelleştirmişti yüzünü.
“Senin derinlerinde bi' yerde buldum
Sımsıkı sarılacak, karışacak köklerimi
Görmek, beraber olmak seninle
Çok güzel belki ama düşlemek bambaşka”
Birlikte, huzurla uyanacağımız sabahları düşün. Her yeni güne birlikte attığımız kahkahaların eşlik etiğini… Aynı masada göz göze yapacağımız kahvaltıları bir de... Küçük bir köy evinde sen uykuya dalmışken; pencereden süzülen gün ışığının yüzünü okşadığını görüp sevineceğim ve seni daha çok seveceğim anları düşün. Akşamları yan yana oturup kitaplar okuyacağız, çocukluğumuzdan masallar anlatacağız birbirimize.
Olur ya darılırız. Küser ayrı kalırız. Olmaz ya; birbirimize kırıcı cümleler söyleriz. Uzak düşeriz. Bil ki; aramızda ne yaşanırsa yaşansın sevmeye devam edeceğim seni. Hem de her an daha çok…
Birlikte çizdiğimiz her hayal, paylaştığımız her gülüş bizden ebediyete miras kalsın. Olmaz mı?
“Ölüm ver Allah’ım ayrılık verme…”
Gidecek daha çok yolumuz olduğu gibi birlikte yazacak daha çok sayfamız var. Tut elimi, umutla yürüyelim geleceğe… Hatırla ne diyordu Nazım; “En güzel günlerimizi henüz yaşanmadık.” Sen sadece her ezanın ardından yaptığımız dualarımızın gerçekleşeceği günü hayal et.
Sana dokunmak, gözlerinin içine bakmak ve bir daha asla bırakmamak; belki o an kelimelere sığdıramadığım her şeyi anlatabilmek için bu kadar uzun bekledim. İnanıyorum ki bu sevgi, yazdığımız en güzel masal olacak. Her dilde ‘sevgi’ kelimesi başka bir şekilde ifade edilir belki ama sen o ifadelerin en saf anlamısın.
Her yeni günde seni tekrar ve tekrar en baştan seveceğime dair sonsuz bir inançla; şu an yanında olamasam da kalbimin hep seninle olduğunu bilerek sana veda ediyorum.
Ne demiştik;
Her şeyinle, her halinle…
Seni seviyorum.