Sordum: Gönül hoşluğunun gramı kaça? (Sohrab Sepehri)
Sükût elbisesini çıkarır gönül. Sararan mevsimlere aldırmadan düşer ekin tarlalarına. Başaklarda olgunlaşır zaman, gönül olgunlaşır. Rüzgâr aşkı fısıldar, bir yanı yaz, bir yanı sonbahar.
Evler eskir, toprak eskir, virane vakitlere düşer gönül. Yağmur rahmet olur sürer kokusunu kalbimize. Hak tecelli eder, yıldızlar, güneşler yanar. Bahçemizdir gönül, aşk ile yürünen çiçekli bahçemiz. Varlığı, hakikati onunla anlar, ona yaslanır ruhumuz.
Nerededir gönül, arasak bulabilir miyiz? Nerede o tanımlayamadığımız şey?
Yürüyen ve nefes alan, duran ve solan, akan ve tutunan, ağlatan ve ferahlatan her yerde.
Coşkumuzda, hüznümüzde, canımızda.
Gönülden gönle bir yol var, görülmez.
O yolda sızlayan eller de dolaşıp kenetlenen ve açılıp çözülen diller de gönle dâhil. El yordamı denilen hali gönül yordamına dönüştürmek de gönlün işi.
Nasıl ki gönüller arasında görülmeyen bir yol var, insanın elleri, gözleri, dili ve kulağı ve burnu ve dahi ayakları ile gönlü arasında da bir yol vardır. Biz yaptığımız ve yapılan her şeyde onu ararız. Söylenen her sözde, atılan her adımda, yüksek tepelerin ardında, her ağaç dibinde…
Yanında samimiyeti getirir gönül, insan olmayı getirir.
Bize düşmanlık edene, hatta bize küfredene tebessüm edişimiz onun gönlünedir. Onun unutulmuş ve zorda kalmış gönlüne.
Yaklaşan da uzaklaşan da endişelenen de aynı can, aynı gönüldür.
Endişe de gönle dâhildir.
Adımlarımız gönlün gayreti değilse endişe etmeliyiz.
Muhabbetimiz gönülden değilse endişe etmeliyiz.
Gönülden gönle yol olduğunu idrak etmemişsek endişe etmeliyiz.
Yola düşen, yola düşüren gönül.
Yollarda zorlanırız. Yabani otlar ve dikenlerle kaplanan yollarda yürümekte zorlanırız.
Yollar yorar, hayat yorar, hataya zorlar.
Ama değil mi ki gönülden yapılan hatalarda bile insan samimiyetle doğru olanı bulur, bir adım daha ilerler.
İnsanı hep sıcak, hep taze tutandır o. Kendimize de yola da hayata da onunla bakarız. Onunla severiz kendimizi, yolu, hayatı.
Sevemeyen, kendine sıkıca sarılamayan gerçekte kimi sevebilir, kime sarılabilir?
Yola gönülsüz çıkan nasıl alabilir yolun tadını?
Hayatı gönülsüz karşılayan nasıl kavrayabilir hayatın anlamını?
Gönlündekini unutan kimi, neyi bilebilir?
Kendine uzak olan nereye, kime yakın olabilir?
Kendine yabancı olan kime dost olabilir?
Gönül işin ve sözün özü. Gönül sevda bülbülünün gülü, gülüşü.
Sordum: Gönül hoşluğunun gramı kaça? (Sohrab Sepehri)
Sükût elbisesini çıkarır gönül. Sararan mevsimlere aldırmadan düşer ekin tarlalarına. Başaklarda olgunlaşır zaman, gönül olgunlaşır. Rüzgâr aşkı fısıldar, bir yanı yaz, bir yanı sonbahar.
Evler eskir, toprak eskir, virane vakitlere düşer gönül. Yağmur rahmet olur sürer kokusunu kalbimize. Hak tecelli eder, yıldızlar, güneşler yanar. Bahçemizdir gönül, aşk ile yürünen çiçekli bahçemiz. Varlığı, hakikati onunla anlar, ona yaslanır ruhumuz.
Nerededir gönül, arasak bulabilir miyiz? Nerede o tanımlayamadığımız şey?
Yürüyen ve nefes alan, duran ve solan, akan ve tutunan, ağlatan ve ferahlatan her yerde.
Coşkumuzda, hüznümüzde, canımızda.
Gönülden gönle bir yol var, görülmez.
O yolda sızlayan eller de dolaşıp kenetlenen ve açılıp çözülen diller de gönle dâhil. El yordamı denilen hali gönül yordamına dönüştürmek de gönlün işi.
Nasıl ki gönüller arasında görülmeyen bir yol var, insanın elleri, gözleri, dili ve kulağı ve burnu ve dahi ayakları ile gönlü arasında da bir yol vardır. Biz yaptığımız ve yapılan her şeyde onu ararız. Söylenen her sözde, atılan her adımda, yüksek tepelerin ardında, her ağaç dibinde…
Yanında samimiyeti getirir gönül, insan olmayı getirir.
Bize düşmanlık edene, hatta bize küfredene tebessüm edişimiz onun gönlünedir. Onun unutulmuş ve zorda kalmış gönlüne.
Yaklaşan da uzaklaşan da endişelenen de aynı can, aynı gönüldür.
Endişe de gönle dâhildir.
Adımlarımız gönlün gayreti değilse endişe etmeliyiz.
Muhabbetimiz gönülden değilse endişe etmeliyiz.
Gönülden gönle yol olduğunu idrak etmemişsek endişe etmeliyiz.
Yola düşen, yola düşüren gönül.
Yollarda zorlanırız. Yabani otlar ve dikenlerle kaplanan yollarda yürümekte zorlanırız.
Yollar yorar, hayat yorar, hataya zorlar.
Ama değil mi ki gönülden yapılan hatalarda bile insan samimiyetle doğru olanı bulur, bir adım daha ilerler.
İnsanı hep sıcak, hep taze tutandır o. Kendimize de yola da hayata da onunla bakarız. Onunla severiz kendimizi, yolu, hayatı.
Sevemeyen, kendine sıkıca sarılamayan gerçekte kimi sevebilir, kime sarılabilir?
Yola gönülsüz çıkan nasıl alabilir yolun tadını?
Hayatı gönülsüz karşılayan nasıl kavrayabilir hayatın anlamını?
Gönlündekini unutan kimi, neyi bilebilir?
Kendine uzak olan nereye, kime yakın olabilir?
Kendine yabancı olan kime dost olabilir?
Gönül işin ve sözün özü. Gönül sevda bülbülünün gülü, gülüşü.
Sordum: Gönül hoşluğunun gramı kaça? (Sohrab Sepehri)
Sükût elbisesini çıkarır gönül. Sararan mevsimlere aldırmadan düşer ekin tarlalarına. Başaklarda olgunlaşır zaman, gönül olgunlaşır. Rüzgâr aşkı fısıldar, bir yanı yaz, bir yanı sonbahar.
Evler eskir, toprak eskir, virane vakitlere düşer gönül. Yağmur rahmet olur sürer kokusunu kalbimize. Hak tecelli eder, yıldızlar, güneşler yanar. Bahçemizdir gönül, aşk ile yürünen çiçekli bahçemiz. Varlığı, hakikati onunla anlar, ona yaslanır ruhumuz.
Nerededir gönül, arasak bulabilir miyiz? Nerede o tanımlayamadığımız şey?
Yürüyen ve nefes alan, duran ve solan, akan ve tutunan, ağlatan ve ferahlatan her yerde.
Coşkumuzda, hüznümüzde, canımızda.
Gönülden gönle bir yol var, görülmez.
O yolda sızlayan eller de dolaşıp kenetlenen ve açılıp çözülen diller de gönle dâhil. El yordamı denilen hali gönül yordamına dönüştürmek de gönlün işi.
Nasıl ki gönüller arasında görülmeyen bir yol var, insanın elleri, gözleri, dili ve kulağı ve burnu ve dahi ayakları ile gönlü arasında da bir yol vardır. Biz yaptığımız ve yapılan her şeyde onu ararız. Söylenen her sözde, atılan her adımda, yüksek tepelerin ardında, her ağaç dibinde…
Yanında samimiyeti getirir gönül, insan olmayı getirir.
Bize düşmanlık edene, hatta bize küfredene tebessüm edişimiz onun gönlünedir. Onun unutulmuş ve zorda kalmış gönlüne.
Yaklaşan da uzaklaşan da endişelenen de aynı can, aynı gönüldür.
Endişe de gönle dâhildir.
Adımlarımız gönlün gayreti değilse endişe etmeliyiz.
Muhabbetimiz gönülden değilse endişe etmeliyiz.
Gönülden gönle yol olduğunu idrak etmemişsek endişe etmeliyiz.
Yola düşen, yola düşüren gönül.
Yollarda zorlanırız. Yabani otlar ve dikenlerle kaplanan yollarda yürümekte zorlanırız.
Yollar yorar, hayat yorar, hataya zorlar.
Ama değil mi ki gönülden yapılan hatalarda bile insan samimiyetle doğru olanı bulur, bir adım daha ilerler.
İnsanı hep sıcak, hep taze tutandır o. Kendimize de yola da hayata da onunla bakarız. Onunla severiz kendimizi, yolu, hayatı.
Sevemeyen, kendine sıkıca sarılamayan gerçekte kimi sevebilir, kime sarılabilir?
Yola gönülsüz çıkan nasıl alabilir yolun tadını?
Hayatı gönülsüz karşılayan nasıl kavrayabilir hayatın anlamını?
Gönlündekini unutan kimi, neyi bilebilir?
Kendine uzak olan nereye, kime yakın olabilir?
Kendine yabancı olan kime dost olabilir?
Gönül işin ve sözün özü. Gönül sevda bülbülünün gülü, gülüşü.