MÜFİDE NUR SEDEF


GURBETİN EKMEĞİ, HASRETİN YARASI

Gurbette ekmek kazanırsın ama hasret birikir…


Gurbette ekmek kazanırsın ama hasret birikir…
Birikir, birikir; sonunda yüreğinde koca bir dağ olur.Orada, yabancı sokaklarda sabah işe koşarken aklın hep memlekettedir. Bir telefon çalar: “Annen hasta” derler. İçin yanar, ama koşup gidecek kanadın yoktur. Bir gün gelir: “Cenazeye yetişebilir misin?” derler. Ne kadar hızlı koşsan da en ağır günün yükünü paylaşamazsın.Düğünlerde davul zurna çalar, halaylar tutulur. Ama sen o zincirin en eksik halkasısındır. Kahkahaların ortasında sessiz bir boşluk gibi hissedilirsin.

Evet, gurbetin ekmeği karın doyurur. Sofran doludur, cebin rahattır. Ama o lokmanın tadı yoktur. Çünkü ekmek doyurur, ama yürek hep aç kalır.

Gurbette insan şunu öğrenir:
Bir bayram sabahının kokusu, bir annenin dualı elleri, bir çocuğun masum gülüşü… Hiçbir servete değişilmez.

Gurbet, insana çalışarak sabretmeyi öğretir. Ama aynı zamanda hasretin ne kadar ağır, sevginin ne kadar kıymetli olduğunu da hatırlatır. Çünkü gurbet, her gün biraz daha yakar; ama bir o kadar da insanın içini büyütür. Modern dünyanın en acı gerçeği budur: İnsan emeğini satıyor ama hasretini geri satın alamıyor.

Belki de asıl mesele şu soruda gizlidir:
“Bir ekmeğin hatırı, bir hasretin acısını unutturabilir mi?”

Cevap, yıllardır gurbette yaşayanların gözlerinde saklıdır. Gurbetin acısı ağırdır; ama yüreği büyütür, insanı olgunlaştırır. Gurbette olmak, yalnızca mesafe değil; duygudur, özlemdir, hasrettir. Ve her gurbetçinin kalbinde, bir gün tekrar kavuşmanın umudu vardır.