Kurtuluş KILINÇ


HANGİ KADINLARIN GÜNÜ?

Bugün, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Dikkat ederseniz Kadınlar Günü değil, 'emekçi kadınlar' günü. Yani bugün; 'hayatın içine karışmış, toplum için üreten, emek sarf eden ve mücadele eden' kadınların günü.


Bugün, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Dikkat ederseniz Kadınlar Günü değil, 'emekçi kadınlar' günü. Yani bugün; 'hayatın içine karışmış, toplum için üreten, emek sarf eden ve mücadele eden' kadınların günü.

Böyle yazınca nasıl da (bazı kadınlar gibi) 'süslü' bir cümle oldu değil mi? Meselenin ortaya çıktığı koşulları bir tarafa koyarak yazacağım bundan sonrasını. Çünkü o koşullar kuş olup uçalı çok uzun zaman oldu. Çünkü artık kadın ailesinin geçimi için çabalayan bir varlık değil, birileri için 'kullanışlı' bir meta. Erkeğin eşi/dengi değil rakibi artık. Sadece erkeğin de değil, diğer kadınların bile en büyük rakibi.

Emek adı altında birbirlerini ezme talimatı verilen, birbirlerini ezdikleri kadar erkekleri de ezmeleri salık verilen ve nedense her durumda mağdur edildiği gözümüzün içine sokulan kadınların günü.

Kendi değer yargılarına yabancılaşmış ve dışarıdan gelen her şey 'mal bulmuş mağribi' gibi atlayan yurdum insanı bu yazdıklarıma eminim burun kıvırarak itiraz ediyor. Hatta fikir özgürlüğünü kendine kalkan yapıp her yanı delinmiş çağdaşlık ve medeniyet şemsiyesi altında bu fikri savunanlar kendi gibi düşünmeyen insanları da ezmek için bu günleri fırsat biliyor.

Eğer çalışmıyor ve evinizde çoluk çocuğa karışmış bir şekilde hayatınızı idame ettiriyorsanız bugün sizin gününüz değil onlara göre. Çünkü anneliği bir emek olarak görmüyorlar.

Çalışan ama 'erkek egemen' bir toplumun yok olması için çaba göstermeyen kadınların da günü değil bugün.

Eşitlik naralarıyla içlerindeki bastırılmış 'üstünlük' duygusunu yaymak için çaba göstermiyorsa o kadınların da günü değil bugün.

Sadece erkeğin kadına yönelik fiziksel şiddetine değil kadının erkeğe psikolojik şiddetine de karşı çıkan kadınlar da boşuna bugün bizim günümüz diye sevinmesin. (!)

Ben kadınların kendileri için icat edilmiş böyle uyduruk günlere ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. Zira ne iş yaparsa yapsın ya da hiçbir iş yapmayıp akşama kadar evinde uzun otursa da kendisine saygısı olan, kadın kimliğine güvenen, başarılı kadınların böyle günlerin varlığından utanç duyduğunu düşünüyorum.

Milletimiz için gerekli olan şey böyle dogmalar değil özünde var olan değerlere sahip çıkmaktır. Bunu gerçek manayla uyguladığımızda o, hepimizin özlem ile andığı nene ve dedelerimizin saygı ve sevgisine kavuşabiliriz ancak.

Zira kadınlara ancak şan ve şeref sahibi, asil kimseler değer verir ancak bunu bir çıkar karşılığında yapmaz. Aynı zamanda bilenen ilk insan hakları evrensel beyannamesi de diyebileceğimiz Peygamberimiz hz. Muhammed'in Veda Hutbesi'ne bakın kadınların haklarının nasıl teslim edildiğini görürsünüz.

İstanbul Sözleşmesi gibi milletin değerlerine dinamit döşeyen maddeler içeren tuzaklardan uzaklaşmadığımız müddetçe ne şiddet biter ne de birbirimize saygımız kalır.

Önemli olan öz benliğimize dönüp fıtratımızda olanı yaşamaktır. Gerisi laf-ı güzaftır.

 

BASINDAN SORUMLU MU BAŞINDAN SORUNLU MU?

Bazı kamu kurum ve kuruluşlarında Basın-Yayın, Halkla İlişkiler vb. adı altında birimler var. Bir de bu birimlerden sorumlu kerameti kendinden menkul insanlar.

Bu insanların asli görevi hizmetinde bulunduğu kurum ile basın yayın organlarında görevli insanlar arasında köprü olmak.

Kâğıt üzerinde yazan görevleri bu ama ben bugüne kadar pek azı dışında gerçekten işlerini yaptıklarına şahit oldum.

Sorsanız Adana’da kaç televizyon, gazete, dergi, radyo olduğunu bilmez çoğu. Hadi çalışanlarını geçtim başında bulunan kişileri bile bilmez. Çünkü o kişiler için önemli olan koltuğunu korumaktır işinin gereklerini yapmak değil.

İşinin gereklerini yapmadan koltuklarını nasıl koruduklarını merak ediyorsanız onu da bana değil 'dayılarına' sorun.

 

AMAN DİKKAT ADANA DEMİRSPOR

Samsunspor’a karşı seri bozan ve akıllı oyunuyla maç boyunca üstünlüğünü hissettiren Adana Demirspor’da Samet Hoca’nın gelmesi kendisini belli etmeye başladı. İlk onbirinden, takım dizilişine hatta kaptanın değişimine kadar küçük ama önemli dokunuşlar galibiyeti getirdi ancak çok önemli bir konu var ki bunu yazmadan geçmemek gerekiyor;

Birileri yine skor üzerinden coşkuyu verdikçe veriyor. Sosyal medyadan ya da basın yayın organlarından yaptıkları paylaşımlarla takımı şimdiden şampiyon yapıyorlar. Aman dikkat!

Başkan Murat Sancak'ın sosyal medyayı ne kadar az kullanırsa o kadar iyi olacağını daha önce yazmıştık. Başkan yeni dönemde bunu başarıyla uyguluyor.

Liderlik yapacak bir hoca getirilsin ve Hoca’nın işine karışılmasın şeklindeki uyarılarımız da karşılık buldu.

Futbolcular 'komutan' rollerinden kurtulup herkes Adana Demirspor'un askeri gibi mücadele etmeli demiştik. Son maçta bunu da gördük.

Şimdi en önemlisini yazıyorum; Başkan'dan hocaya, futbolculardan taraftara kimse gaza gelmemeli. Son maçın son düdüğü çalana ya da matematiksel olarak "Bu iş tamam" diyeceğimiz zamana kadar tedbiri elden bırakmamak lazım.

Adana Demirspor'un ilk ikiden direkt Süper Lig’e çıkması için tüm maçlarını kazanması yetmez, rakiplerinin de kaybetmesi gerekir. O yüzden emin adımlarla yoluna devam etmeli ancak asla rehavete kapılmamalı.

Samsunspor’u yenmek önemli ancak her şeyi bitirecek bir adım değil. Önümüzdeki hafta evindeki maçta puan kaybederse yine Şimşek'e hüsran düşer. Aman dikkat!