Faruk YİĞENOĞLU


İNCE SESE KULAK VERMELİ

Genç bir yönetici, yeni Jaguar'ı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, bir mahalleden geçiyordu.


Genç bir yönetici, yeni Jaguar'ı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, bir mahalleden geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti. Bir şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana kadar geçen mesafede yola çocuk fırlamadı. Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir taş çarptı.

Adam hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti. Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı. Bunu yaparken de bağırıyordu:

Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu yaptığın ne demek oluyor? O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın o taşın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü para ödemek zorunda kalacağım. Neden yaptın bunu?

Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi. Lütfen amca, lütfen kızmayın. Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. Taşı attım, çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar durmadı. Çocuk, gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın arkasına işaret etti. Abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum. Çocuğun şimdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu:

Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardım edebilir misiniz? Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır. Genç yönetici ne diyeceğini bilemez halde boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı. Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı. Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam, abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun ardından bakakaldı. Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi. Arabanın yan kapısında taşın bıraktığı iz çok derin ve net görülür şekildeydi ama adam orayı hiç bir zaman tamir ettirmedi.

Oradaki izi, şu mesajı hiç unutmamak için sakladı:

Hiç bir zaman yaşamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin taş atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme. Bazı şeyleri ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalır. Kalbini dinle veya taşı bekle. Seçim senin.

Hikayede olduğu gibi biz insanlar artık robotlaştık. Bazı ideallerimiz uğruna hayatımızı görmez hale geliyoruz. İşin daha kötüsü ise ideallerimize ulaştığımızda ya hepten kör oluyoruz ya da hayatta zaten yolun sonuna gelmiş buluyoruz kendimizi. Yani bir ev ya da lüks bir araba ve ya daha farklı şeyler. Hayatımız bu üst düzey isteklere odaklı oluyor ve elde ettiğimiz de de yeni istekler doğmaya devam ediyor. Belki hepsini gerçekleştirebilir fakat giden zamanı telafi etmeyi asla gerçekleştiremeyiz. İşte o yüzden hayatımız da ya kalpten gelen o ince sesi dinlemeliyiz ya da gelecek olan taşları razı gelmeliyiz. Yoksa hayatımız başlamadan bitmiş olacak!