MÜFİDE NUR SEDEF


Kadın Olmak Cesaret İster

Görüntünün Ötesinde Bir Direniş


“Dişi olmak kolay, topuklu ayakkabı ve kısa elbise yeterli. Ama kadın olmak için karakter, kişilik ve cesaretle beynini giydirmen gerekiyor.”
Anna Magnani’nin bu sözü, aslında yüzyıllardır kadınların hayatlarının özetidir.

Toplumun dayattığı süslü kıyafetler, makyajlar, topuklu ayakkabılar… Kadınlığın ölçüsü bunlarla tanımlanmaya çalışılıyor. Oysa “kadın” kelimesi, sadece dış görünüşe sıkıştırılamayacak kadar güçlü, derin ve çok katmanlı bir anlam taşır. Kadın olmak; hayata karşı dik durmayı, haksızlıklara ses çıkarmayı, emeğini savunmayı ve kendi kimliğini inatla korumayı gerektirir.

Bugün hâlâ kadınlar iş dünyasında eşit ücret için, siyasette temsil için, sokakta güvenle yürüyebilmek için mücadele veriyor. Yani mesele, hangi kıyafeti giydiğimizden, saçımızı nasıl taradığımızdan çok daha büyük. Asıl mesele, varlığımızı onurlu ve özgürce ortaya koyabilmek.

Magnani’nin dediği gibi, “kadın olmak” karakter ister, cesaret ister. Çünkü kadın olmak, çoğu zaman “sus” denildiğinde konuşmak; “geri dur” denildiğinde ileri çıkmak demektir. Kadın olmak, yalnızca kendi ayakta kalma mücadeleni değil, aynı zamanda gelecek kuşakların özgürlük yolunu da açma sorumluluğunu taşır.

Toplum, hâlâ “kadın”ı bir kıyafetle, bir imajla tanımlamaya çalışırken; gerçek kadınlık sessizce direnen, hayallerinden vazgeçmeyen, özgürlüğü için bedel ödemekten çekinmeyen yüz binlerce kadının hayatında saklıdır.

Kadın olmak kolay değil. Ama her şeye rağmen “kadın gibi yaşamak”, en büyük cesaret örneğidir.

Topuk sesimiz, sadece bir ayakkabının değil, özgürlüğün yankısı olmalı.