"Yaşa ki daha neler göresin" der atalar. "Feleğin her sillesini zaten yemişim daha ne olabilir ki?" diyen benim gibi gafiller daha neler olabileceğini her seferinde yaşayarak öğrenmiştir.
29 Nisan 2024 Pazartesi akşamı sağlıklı yaşam gayesiyle yaptığım yürüyüş sadece sağlığımı değil ruhumu da bedenimden ayırabilecek bir felakete dönüştü.
Burada; "Şuram böyle uf! oldu. Canım çok acıdı" diye olayı ajite edecek değilim. Zaten tanıyanlar bilir. Böyle bir karakterim de yoktur. Ben biraz daha; 'Gelsin hayat bildiği gibi' modunda yaşayan bir insanım. Bu da başımıza gelenlere karşı bir şey yapabileceğimize dair bilinçsiz bir isyandan değil bilakis takdir edilene her türlü boyun bükme acziyetimizi kabulümüzden ve bahşedilen hayatın bir saniyesine bile hükmedemeyişimizin idrakinden ileri gelir.
Yaşadığım kazanın ardından gözümü açtığımda Adana Şehir Hastanesi’ndeydim. Saatler süren MR, tomografi çekimleri ve muayenenin ardından Beyin Cerrahi Yoğun Bakım ünitesine yatışıma karar verildi.
O gece bana en çok tuhaf gelen şey ben can derdindeyken kazayla ilgili bilgi almak isteyen ve şikayetçi olup olmadığımı sorduktan sonra ifade tutanağını imzalatmaya çalışan polislerin haliydi. Herhalde; "Ölüp giderse en azından bildiklerini öğrendik" düşüncesi ve işlerini yapmış olmanın huzuruyla yanımdan ayrıldılar.
Ertesi gün sabaha kadar Şehir Hastanesi yoğun bakımında yer bulunamayınca diğer hastanelere durum iletildi. Medical Park Adana Hastanesi çağrıya olumlu cevap verince acil olarak oraya sevkim yapıldı ve yoğun bakıma alındım. İşte hiçbir anını hatırlamadığım kazadan bile daha sıkıntılı süreç buradan itibaren başladı benim için.
Düşünün yoğun bakım ünitesinde yatıyorsunuz. İçerde yatan hasta sayısı şimdi azalsa birkaç saate doluyor. Nefes almakla ilgili bile sorun yaşayan hastalar var odada ve o yoğun bakımda kaldığım 4 gün boyunca klimalar çalışmadı.
Sağlık sisteminin son yıllarda hasta ve hasta yakınları için büyük bir eziyete dönüştüğünü görüyordum ama can çekiştiğine ilk defa böylece şahit oldum. Gerçekten büyük bir özveri ile çalışan hastane personeline durumu her ilettiğimde konunun yönetime bildirildiğini ve klimanın tamiri için gerekli çalışmaların yapılacağını söylediler. Allah var; elinde kumanda olan bir arkadaş atomu parçalayan insanların özgüveniyle birçok kez geldi servise. Odaya baktı, sıcaklığı kontrol etti. Kumandadan birkaç tuşa bastı. Yalnız hiçbir şey değişmedi. Oda sıcaklığı en az 26 en çok 28 dereceyi gösteriyordu.
Biliyorsunuz klima ve havalandırmanın olmadığı yerde hijyenik ortam oluşmaz. Dolayısıyla o ortamın içinde partikül ve mikroorganizma üretimi meydana gelir. Böylece hastanelere şifa bulmaya gelen hastaların Legionella (Lejyoner) hastalığına yakalanması işten bile değildir. Bahar aylarında olduğumuzu, bu aylarda çoğu polenlerden kaynaklı kronik obstrüktif akciğer hastalığı ataklarının daha sık yaşanabildiğini de düşünürsek olayın vahametini daha iyi anlayabiliriz. Hatta klima sistemlerinden kaynaklı sorunlardan dolayı hastaların infeksiyon kaparak sağlıklarının bozulduğunu, profesyonel yoğun bakımlarda en komplike hastada bile maksimum iki-üç gün olan derlenme ve şifa süresinin infeksiyon nedeniyle uzadığını, ölüme varan problemlerin yaşandığını herhalde hem Medical Park hem de Sağlık Bakanlığı yetkilileri benden iyi biliyorlardır. Zaten bu süreçte hayatını kaybeden insanlar da gördüm, yapılan tedaviyi reddederek hastalarını oradan alan hasta yakınlarını da…
Yoğun bakım ile ilgili bir de şunu öğrendim; Aynı yer, Adana Hastanesi iken 6 yataklı bir yoğun bakım ünitesiymiş. Medical Park hastaneyi satın alınca fiziki hiçbir iyileştirme yapılmadan yoğun bakım ünitesine 4 yatak ilavesi yapılmış. Kanunlara uygun olup olmadığını ben bilemem tabi ama hijyene ve hasta sağlığına uygun olmadığını söyleyebilirim.
Ayrıca yoğun bakım ünitesini depo olarak da kullanıyor hastane yönetimi. Eski hastaneden kalma ne kadar bozuk cihaz varsa hepsi odada duruyordu.
Personelin çoğunun huzursuz olduğunu, yöneticilerden psikolojik baskı gördüklerini, aldıkları maaşın çok düşük olduğunu, 12 saat esasıyla çalıştırıldıklarını buna rağmen asgari ücret düzeyinde maaş aldıklarını da öğrendim.
Bir de normal servise geçeceğim zaman işi ekonomik olarak nasıl kurnazlığa döktüklerine de şahit oldum. Şimdilik o konuya girmiyorum. Tahminim o ki hastane yönetimi benden sorunlarla ilgili bilgi almak yerine konuyu yargıya taşıyacaktır. Elimizdeki bilgi ve belgeleri de o aşamada değerlendirir, diğer bildiklerimi de o zaman kamuoyuyla paylaşırım.
Tedavim sürecinde teşekkür etmem gereken çok sayıda insan var. Onlara özel teşekkürümü daha sonra yaparım elbet ama yeri gelmişken buradan da hem teşekkür ediyor hem de helallik diliyorum.
İnşallah bu yazı Medical Park merkez ve yerel yönetimi başta olmak üzere İl Sağlık Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığı yetkilileri için de eksikliklerin giderilmesi ve vatandaşa daha kaliteli bir sağlık hizmeti verilebilmesi adına bir referans olur. Aksi halde eğer bu sorunların çözülmesi için bir çaba gösterilmezse problemler bir sorun yumağı gibi gittikçe büyür.
Yazımı, insan sağlığının ne kadar önemli olduğunu vurgulayan, Kanuni Sultan Süleyman’a ait şu dizeyle bitireyim;
"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi."