Kurtuluş KILINÇ


TEHLİKE "GELİYORUM" DİYOR

Bu kış Allah’a şükürler olsun ki yağmur ve kar çok bereketli geçti. Normal şartlar altında şu an Adana’da sıcaktan hiç birimizin rahat gezememesi lazımken hala baharlık kıyafetlerimizi giyebiliyoruz.


Bu kış Allah’a şükürler olsun ki yağmur ve kar çok bereketli geçti. Normal şartlar altında şu an Adana’da sıcaktan hiç birimizin rahat gezememesi lazımken hala baharlık kıyafetlerimizi giyebiliyoruz.

Yaşadığımız korona belasının ve çeşitli sıkıntıların ardından bu bereket iklimine gerçekten ihtiyacımız vardı ancak önlem alınmazsa bereket diye bildiğimiz şey hepimiz için bir felakete sebep olabilir.

Yağışlarla birlikte barajların doluluk oranı yüzde 90’ların üzerine çıktı. Dağların tepeleri kar dolu ve hala kar yağışları yüksek yerlerde devam ediyor. Bu, çok kısa bir süre sonra başlayacak sıcaklarla birlikte karların erimesi demek. Karlar erisin tabi. Oradan gelecek suya da ihtiyacımız var ancak önlemini alamazsak birkaç ay içinde sel felaketleri ile ilgili haberleri okumamız işten bile değil.

Konuyla ilgili başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere, DSİ, belediyeler, sulama birlikleri ne yapıyorlar bilmiyorum. Haber merkezimize bugüne kadar bununla ilgili gelen tek bir bülten bile yok ama kamuoyuyla paylaşmıyor bile olsalar inşallah bir çalışma içerisindedirler.

Geçtiğimiz yıl bir kaç ilde yaşanan sel felaketlerini bu yıl başta Çukurova olmak üzere ülkenin her yerinde yaşamamak için hepimiz daha ciddi bir şekilde bu konunun üzerine düşmeliyiz.

Bakın, iklimle ilgili büyük sorunlar insanların tamamını etkiliyor. Küresel ısınma, ya da birilerinin iddia ettiği gibi küresel soğuma hepimizi esir almış durumda. Zamanında önlem alınmadı ve hala ciddi bir önlem almak için çaba içerisinde değil hiçbir devlet ve kurum.

Göstermelik uygulamalar ve toplantılarla iklimle ilgili sorunların önüne geçmemizin imkânı yok. Bunun ötesinde canlıların yaşam alanlarını da yok ediyoruz. Her taraf betonlaşmaya başladı. İşin daha kötüsü planlı bir yapılaşma da değil bu. Nefes alacak yer kalmadı. Böyle devam ederse hepimiz bu tehlikelerle karşı karşıya kalacağız ve koronadan çok daha büyük zararla bu işi yaşayacağız.

Hem küresel hem de ulusal manada hepimizi ilgilendiren bir başka önemli konu da bireyselleşme.

Küreselleşmenin getirdiği en büyük zararlardan birisi olan bireyselleşme toplum ve aile yapımıza zarar verdiği gibi kişisel anlamda da hepimizin ruhsal olarak büyük yıkıntılara uğramamıza sebebiyet veriyor.
Eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en şereflisi olan) insan, bel hum adal (aşağıların da aşağı, hayvandan daha aşağılık yaratık) olma yolunda hızla ilerliyor. Üstat Necip Fazıl Kısakürek bir şiirinde; “Irmaklar çift, birinden nur akar, birinden kir” diyordu ya hani artık ırmaklar da neredeyse tek akmaya başladı.

Daha iki gün önce bir kez daha şahit olduk buna; Devlet bir karar alıyor ve bunu uygulamaya geçiyor. Eksikleri ve yanlışlarıyla konu tartışmaya açık olabilir. Daha farklı uygulamalar da söz konusu olabilir bu ayrı bir mevzu ama daha devlet başkanımızın sözlerinin mürekkebi kurumadan ortaya çıkan tablo da bize tehlikenin geldiğini net bir şekilde anlatıyor.

Zincir marketler, emlakçılar, oto galericiler, stokçular, komisyoncular derken toplumun büyük kesimi geri kalan dar gelirli ve hasbelkader üç kuruş biriktirebilmiş kişileri mağdur etmekten çekinmiyor.

Devlet, toplumu ifsat eden yapılarla nasıl mücadele ediyorsa çok daha fazla mücadele etmeli bu kişi ve kurumlarla. Sadece devletin mücadelesi de yetmez. Halkın da bu mücadeleye destek vermesi lazım çünkü gerçekten manevi anlamda da maddi anlamda da kapımızda çok büyük bir tehlike var. Bu tehlikeyi bireysel olarak aşabilmemizin imkanı yok.

Bizi bekleyen tehlikelere karşı yapabileceğimiz en iyi şey topyekûn mücadele etmektir. Bu mücadeleyi doğru bir şekilde yapamazsak maalesef kaybeden hem bireysel hem de kitlesel olarak insanlık olacaktır.

Gelin önce kendimizden sonra sevdiklerimizden başlamak kaydıyla bu kötü gidişe bir; "Dur!" diyelim.  Önlem almakta geç kaldık belki ancak hala yaklaşan tehlikeyi bertaraf edebilme şansımız var.