Faruk YİĞENOĞLU


YALANLAR MI GERÇEKLER Mİ DAHA İNANDIRICI

Yalan haber hep vardı.Eskiden sokaktaki vatandaşa sorsanız medyanın yazdığına güveni yoktu ama yine de inanılırdı. 2010'larda sosyal medyayla birlikte yalan haber rutinin bir parçası haline geldi. Bir haberin yalan yanlış olduğu artık dakikalar içinde anlaşılıyor fakat yalan olduğu bilgisinin yayılma hızı, yalanın kendisi kadar hızlı olamıyor.


Yalan haber hep vardı.Eskiden sokaktaki vatandaşa sorsanız medyanın yazdığına güveni yoktu ama yine de inanılırdı.

 2010'larda sosyal medyayla birlikte yalan haber rutinin bir parçası haline geldi. Bir haberin yalan yanlış olduğu artık dakikalar içinde anlaşılıyor fakat yalan olduğu bilgisinin yayılma hızı, yalanın kendisi kadar hızlı olamıyor.

 

Twitter'da okuduğum haberlerin neredeyse yarısı yalan veya eksik çıkıyor. Haber doğruysa fotoğrafı yanlış; fotoğrafı doğruysa içeriği aldatmacalı. Üstelik bu yalan haberlerin bir kısmının sonuçları toplumsal gerilimi artıracak, ekonomiyi sarsacak, insan psikolojisini yaralayacak etkide olabiliyor. Yani durum ciddi.

 

Haberciler için de sosyal medya en büyük haber kaynağı haline geldi. Fakat gelin görün ki, işi haber olan ciddi haberciler de pek çok defa sosyal medyanın oyununa geliyor. Misal, Kozan'daki katliamı gerçekleştirdiği iddia edilen kişinin fotoğrafları, Twitter'da en güvendiğim hesaplarca ve haber sitelerince paylaşılmasından yarım saat sonra, bunun tamamen düzmece ya da başka birine ait olduğu ortaya çıktı. Zira fotoğraftaki kişi karakola gidip durumu bildirdi ve kendisini haksız yere hedef gösterenlerden şikayetçi olacağını söyledi. Hangi birinden? Apar topar haberi kaldıran sitelerden mi, fotoğrafları yanlış paylaşan gazetecilerden veya sosyal medya ünlülerinden mi şikayetçi olacak?

 

Bu bilgiyi kim ortaya attı? Bilinmiyor. Fakat çoğu insan inandı ve paylaştı. Bu kişi karakola gidip durumu izah etmese, belki bir yerde sebebini hiç öğrenemeyeceği biçimde saldırıya uğrayacak ve hatta öldürülecekti. Bunlar mümkün. 

 

Haberi üretmek, işi habercilik olmayana kaldıkça çok daha beterlerini göreceğiz. Ki kendine gazeteci diyenlerin performansı da ortadayken... İnternet haberciliğinde başarı, alınan sayfa görüntülenme sayılarıyla ölçülüyorsa, elbette pek çok değerden ödün verilecektir.

 

Düşünün, bir arkadaşınız var ve sürekli yalan söylüyor. Size anlattıklarının çoğunun yalan olduğunu bir noktada biliyorsunuz fakat onunla konuşmaya ve dinlemeye de devam ediyorsunuz. Size anlattıkları bazen öyle inandırıcı geliyor veya doğruluğuna öyle inanmak istiyorsunuz ki; bu yalanın yayılmasına gönül rahatlığıyla katkıda bulunabiliyorsunuz. 

 

Fakat bu iş çocuk oyunu değil. İyi bir şey yaptığınızı sanarken, ilgisiz birilerinin hayatını karartıyor olabilirsiniz.

 

Kendi başına bela açmak için de sosyal medya gibisi yok. Kahvehane masasında konuşur gibi, yol açacağı vahim sonuçlara aldırış etmeden sosyal medyada paylaşım yapanlar işin ciddiyetinin farkında değil. İnsan en başta kendine ve yakınlarına karşı sorumlu davranmalı. "Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?" diye bir laf vardır hani; sevdiğiniz insanlara bunu söylemekten çekinmeyin. Gaza gelip başına iş açabilecek sözler sarf eden pek çok kişiyi mesajla uyarmışlığım var.

 

Ülke olarak zor zamanlardan geçiyoruz. Bireysel olarak sorumluluklarımız var. Bazen 200 takipçili etkisiz gibi görünen bir hesabın paylaştığı yalan-yanlı bilgi, kartopu etkisiyle milyonlarca insana ulaşacak hale gelebiliyor. Sosyal medyada muazzam bir bilgi kirliliği yaşanıyor. Hem de aralıksız ve şiddetini artırarak. Hedef gösterme kültürünün parçası olanlar da bir gün bu hengamenin kurbanlarından biri haline gelebilir. Bunu geçmiş dönemde pek çok deneyimle gördük.

 

Bazen de yazım yanlışları ve yanlış ifade etmelerle insanlar sosyal medyada başına bela açabiliyor. Birbirini konuşarak anlayamayan, anlatamayan insanlardan yazı yoluyla doğru iletişim kurmasını beklemek fazlasıyla iyimserlik olur. Üstelik bu durum sadece bizim için değil, tüm dünya için büyük problem. Başta Amerika ve Avrupa ülkeleri olmak üzere, internetteki yalan haberlerin tehlikesini sezenler bu duruma karşı savaş ilan etmiş durumda.

 

Bir bilgiyi yazmadan veya paylaşmadan önce en azından mantık süzgecinden geçirmeli insan. Twitter'da veya Facebook'ta okuduğunuz haberlerin çok büyük bir kısmı yalan veya çarpıtma bilgilerden oluşuyor. Öğrenilen bilgiyi birden fazla haber kaynağından teyit etmek ve paylaşırken de mümkün olduğunca duygusal etkiyle abartmaktan kaçınmak önemli. 

 

 

Günümüzde medya ve gazetecilik çağa ayak uydurmak adına şekil değiştirdi. Gazetelerin web siteleri, basılı versiyonlarından yüzlerce kat daha fazla insana ulaşıyor. İnternet müthiş bir olanak, hem yayıncı hem de okuyucu için. Televizyon kanalları programlarını ve dizilerini YouTube kanallarından veya kendi sitelerinden anonim olarak paylaşıyor ve çok daha fazla izlenme alıyorlar.

 

Haberin işlevi, haberdar etmekten çıkıp elde edeceği erişim istatistikleriyle ölçülmeye başlandı. Çoğu haber sitesinin en büyük derdi, o gün kaç sayfa gösterdikleri. Habercilik filan umurlarında değil yani. Yeni dönemde haber sitelerinin çoğunda haberciler değil, operatörler çalışıyor. Sosyal medyada gördükleri sansasyonel her bilgiyi haber yapıp, sonra da bunun yine sosyal medyaya habermiş gibi sürülmesini bilerek veya bilmeden sağlıyorlar. 

Yani internetin kendisi medyasıyla, sosyal medyasıyla dev bir haber çöplüğü. Yazılanların çoğu bir süre sonra ya siliniyor ya da arkalara bir yerlere atılıyor.

 

 

(Hassas konularda daha hassa davranmak ve temkinli yorumlar yapmak hayat kurtarır.)

 

Ne demiş Peygamber Efendimiz 

 

Toplumların ahlâksızlıkta haddi aşarak israf çılgınlığına düşmeleri, dünyânın bütünüyle helâki demek olan kıyâmetin alâmetlerindendir. Bu da, ahlâkî kıymetlerdeki isrâfın helâk edici vasfını sergilemektedir. Kıyâmete yakın meydana gelecek ahlâksızlık ve haddi aşmalar, birçok hadîs-i şerîfte şöyle haber verilmektedir:

 

“Öyle bir zaman gelecek ki, doğru söyleyenler yalanlanacak, yalancılar ise doğrulanacak. Güvenilir kimseler hâin sayılacak, hâinlere güvenilecek. İnsanlardan şâhitlik etmeleri istenmediği hâlde şâhitlik edecekler, yemin etmeleri istenmediği hâlde yemin edecekler.” (Taberânî, XXIII, 314)

 

“Öyle bir zaman gelecek ki, insanlar emr bi’l-ma‘rûf ve nehy ani’l-münker’de bulunmayacaklar. 

Yâni iyiliği özendirmeyecek, kötülükten de sakındırmayacaklar.

 

Allah'a emanet olun..