Eskiden “öğrencilik yılları hayatın en güzel dönemidir” denirdi. Belki hâlâ öyledir, ama bugünün öğrencileri için bu söz biraz eksik kalıyor. Çünkü bugünün gençleri, hem akademik başarı için çabalıyor, hem de artan hayat pahalılığının altında ezilmemek için türlü yollar arıyor. Bir yandan ders notlarıyla uğraşırken, diğer yandan geçim derdiyle boğuşuyor.Kiralara yetişmek ayrı bir mücadele, ulaşım ücretlerini karşılamak ayrı bir yük. Yemekhanede bir tabak yemeğin fiyatı bile öğrencinin cebini zorlayabiliyor. Çoğu zaman öğrenciler, ay sonunu getirebilmek için yarı zamanlı işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Böylece ders ve iş arasında sıkışan bir hayat, gençliğin en değerli yıllarını tüketiyor.
Oysa öğrenci dediğimiz, hayatının en verimli çağında öğrenmeye, üretmeye, keşfetmeye odaklanmalı. Ancak ekonomik şartlar, birçok gencin enerjisini umut ve hayal kurmak yerine, geçim derdine yönlendiriyor. Geleceğini inşa etmeye çalışan bir genç, bugününü kurtarmak için sürekli fedakârlık yapmak zorunda kalıyor.Bütün bunlara rağmen, öğrencilerin gözlerindeki umut ışığı hâlâ sönmüyor. Çünkü gençlik, zorlukların içinde bile dirençli olmayı biliyor. Bir kahveyle saatlerce ders çalışıyor, üç kuruşla günlerce idare ediyor ama yine de geleceğe dair hayaller kurmaktan vazgeçmiyor.Günümüz ekonomisinde öğrenci olmak zor, evet. Ama aynı zamanda sabır, dayanıklılık ve yaratıcılığı öğreten bir süreç. Belki de bu zorluklar, yarının yöneticilerini, bilim insanlarını, sanatçılarını daha güçlü kılacak.Ama şu gerçeği unutmamak gerek: Bir ülkenin geleceği, bugünün öğrencilerinde saklıdır. Onlara yalnızca “çalışın” demek yetmez; aynı zamanda daha insanca yaşam koşulları sunmak gerekir. Çünkü öğrenciler güçlü olursa, toplum da güçlü olur.