TUĞBA KAN

Tarih: 21.08.2025 12:44

SAVAŞ,AÇLIK VE ÖLÜMLE İMTİHAN OLAN GAZZE

Facebook Twitter Linked-in

İnsanların söyledikleri ve uyguladıkları çoğu zaman çelişir. Bazen bir ironinin içinde bulursunuz kendinizi. Bunu şöyle ifade edeyim: Bugünün tarihi, yeni ve çağdaş bir dünya olarak adlandırılıyor, öyle değil mi? Ancak, yaşanılan onca insanlık dramı varken, bu tabir bana sadece bir kavram olarak görünmekte. Bu yüzden köşe yazımda, Filistin örneğini baz almak istedim.

"Güçlü devletler" deriz ama bu gücün uygulandığı alan çok ama çok  önemlidir. Güç kavramı tarih boyunca hem bir koruma kalkanı hem de bir baskı aracı olarak insanlıkla birlikte evrildi. Ancak güç, sadece fiziksel kuvvet ya da ekonomik hakimiyetle tanımlanamaz.

Gerçek gücün temeli, insanın egosundan, hırsından ve paylaşmaktan kaçınan bencilliğinden besleniyor, ne yazık ki... Zamanla, bu kuvvetin en vahşi hali, toplumsal yapıları şekillendiren bir zorbalığa dönüştü. İnsanların özgürlükleri, kimlikleri ve yaşamları, bu güç gösterilerinin baskısıyla yok olmaya mahkûm. Ezilen toplumlar, savunmasız yavrucaklar, kadınlar, çocuklar ve bebekler buna hep maruz kalmıştır.

Günümüzde bu tehlike, özellikle egemen güçlerin müdahaleleriyle somut bir hale geliyor. Filistin ve Gazze, bu egoyla şekillenen gücün en acımasız yüzlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Bugün Filistin’deki zulüm, yalnızca bir halkın özgürlüğünün gaspedilmesiyle sınırlı kalmaz; aynı zamanda gücün acımasız bir şekilde, her türlü insani değeri hiçe sayarak sürdürüldüğü bir politika haline geldi. Gazze'deki insanlar, sadece fiziksel değil, manevi anlamda da bir yıkıma uğratılmakta; bu insanlar, varlıklarıyla bu gücün istenmeyen hedefi haline gelmişlerdir.

Bu güç anlayışının sadece askeri üstünlükle sınırlı olmadığını da görmek gerek. Bugün dünyanın pek çok yerinde, ekonomik gücün arkasına sığınılarak uygulanan baskılar, daha az gelişmiş bölgelerin yoksullaştırılması ve halkların insan haklarının yok sayılması, bu egonun ve bencilliğin en görünür halleridir.

Gazze, bu anlamda tam bir simge olmuştur. Burada, bir halkın yaşamını sürdürebilmesi için dahi kendini savunmak zorunda kalması, sadece fiziksel bir varlık mücadelesi değildir; aynı zamanda onurlu bir yaşam ve özgürlük için verilen bir savaşın göstergesidir.

Savaşa meyilli ekonomik çıkarlar ve kendini tatmin etme adına bebekleri, çocukları şehit eden bu dünya, çok da çağdaş değil, barışçıl değil, özgürlük ise aynı keza..!
Hani Dünya Çocuk Hakları.?
Yaşam hakları, eğitim hakları, vs. vs... hani nerede.? 
Herkes sus pus çünkü..!
Çocukların yaşamlarını ihlal eden, onların bedeninden yaşamını koparan, yapılan katliamlara seyirci kalan BM, Nerede çocukların hakkı.?
Koruyamadınız.!
Savunmadınız.!
Savunmak istemediniz.!
Bu korkunç vahşet ve soykırımı  film izler gibi izliyor bütün dünya hiç kimseden  ses seda yok.

Gazze, bu gücün acımasız yüzünü sergileyen bir örnek iken ,Doğu Türkistan’daki zulüm de benzer şekilde bu gücün kötüye kullanımının bir diğer örneğidir. Bu topraklarda yaşayanlar, sadece etnik kimlikleri nedeniyle bir varoluş mücadelesi vermekte; güç, burada da baskıyı artırmak adına bir araç olarak kullanılıyor. Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlalleri, sadece bölgenin kontrolünü ele geçirmek için değil, aynı zamanda bir halkın egosuz bir şekilde kendi kimliğini yaşamasına engel olmak için gerçekleştiriliyor.

Dünyanın dört bir köşesinde egemen güçlerin, halkların direncini kırmak için gösterdikleri bu "güç" oyunları, bir noktada kendilerine de zarar verir. Çünkü bu tür bir güç kullanımı, sadece fiziksel değil, moral ve manevi anlamda da derin yaralar açar. O yüzden, gücün hakikatini anlamak ve onu doğru kullanabilmek, belki de insanlığın en büyük sınavıdır. Bizler, bu gücün esiri olmamak için, adalet ve özgürlük için mücadele etmekten başka bir yol bırakılmadığın.

Güç kelimesinden bu yüzden nefret ediyorum; bir sorgulama gereği duymamı hissettiriyor bana.

Bugün bütün dünya olarak her şeye kulak tıkayıp sağır ve dilsiz olmamız, bu zulme seyirci kalmamız, insanlığın geldiği noktayı gösteriyor ve bu zulmü büyütüyor. Daha ne kadar sürecek bu sessizlik? Mahşer yerini andıran Gazze sokakları... Ölüm çığlıkları, kan revan gözler... Nefes yerine matem havası içine çektikleri..

Bomba sesleriyle uyanan bir şehir, ayakta kalmaya tutunan birkaç bina..
Ve çocuklar, saklambaç değil  bu oynadıkları oyunun adı: Ölümden kaçış.

Bombalardan, katliamdan sığınacak bir ana kucağı, belki bir sığ köşe.
Barınacak, korunacak ev yok.!
Hijyen yok.!
Hastanesi yok.!
Filistin'de yaşama dair yaşamaya dair hiç bir şey yok.
Kötü hava şartlarının yanısıra açlık ve susuzluk 
Bunun ötesinde yağmur gibi  yağan bombalar.Sonuç; geriye kalan can kırıntısı.

Ve şimdi Gazze, insanlığın utanç sayfalarına kazınan bir kıtlıkla mücadele ediyor. Bebekler, çocuklar, yetişkinler; açlığın, susuzluğun ve çaresizliğin pençesinde hayata veda ediyor. Bu bir tiyatro değil, bu bir dram… İnsanlığın kaybolduğunu gösteren son radde!
Yürek dayanmıyor bizler yemek seçenekleri içinde tercih edemez iken Gazze aç !
Bizler israf edip çöpe dökerken Gazze Aç !

Umutlar hep mahşere sürgünken, bir çocuğun yüzünde tebessüm olamazken, dünya olarak.
İnsanlık adına; İsrail'in uygulandığı soykırıma seyirci kalanlar olarak
utanmalıyız kendimizden. Belki onlar kadar cesur değiliz.
O cocuklar  kadar direnemedi insanlığımız! Gelmiş olduğumuz nokta bu çünkü...
Yazık hemde çok yazık.

Aksi takdirde bu sessizlik ve zulüm insanlığı mahvedecek ve tok hiçbir zaman açın halinden anlamaz .
Dünya sanırım bundan dolayı  sessiz .
Sağlıcakla kalın.
Tuğba KAN


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —